‘Embeded’le karıştırmayın, ben ‘exchange gazeteci’yim!
- Türkiye’de Amerikan karşıtlığının tırmandığı bir dönemde, 10 gazeteci Amerika’ya davet ediliyor. Niyetleri, bu karşıtlıkta rolü olduğunu düşündükleri gazetecilere kendilerini anlatmak…
- Benim de dahil olduğum programın adı “Turkey Medya Exchange”… Uyarıda bulunayım da, Irak operasyonunda gündeme gelen “embeded”lerle (iliştirilmiş gazeteci) karıştırmayın sakın beni…
- Programın Amerika’daki sorumlusu Rumen asıllı Vladimir Spencer… Türkiye ayağını ise konsolosluk kontrolünde Experiment Türkiye yürütüyor.
- Böyle bir programın düşünülüp gerçekleştirilmesindeki en büyük etkenlerden biri, İstanbul gazetelerinde yer alan, tsunami felaketinin ABD’nin işi olduğuna ilişkin komplo teorileri…
- 9 günlük gezinin “şen” geçeceği, vize işlemleri nedeniyle parmak izi vermeye gittiğimiz Amerika’nın İstanbul kalesi olan İstinye’deki başkonsolosluk binasında anlaşılıyor.
- Amerikalılar’ın, 11 Eylül saldırılarından sonra güvenlik konusunda, cılkını çıkarırcasına davranmasını anlamak zor değil. Çünkü kolay değil dünya jandarmalığı yapmak…
Efendim hoş geldiniz… Bu yazı dizisinde Amerika izlenimleri bulacaksınız… Ancak sıradan bir tatil yazısı olmadığını hatırlatalım.
Bu yazıda “Amerika’nın caddeleri, barları böyle, arabaları, binaları, müzeleri şöyle” dedikten sonra, “Adamlar aşmış abi, onlar aya biz yaya” teraneleri olmadığını garanti ederim…
Saat farkının yarattığı fiziksel şoku üzerimden ancak 3 günde attıktan sonra nihayet klavyenin başındayım. Çok dikkatli olmak, kelimeleri özenle seçmek gerekecek. Çünkü bu yazıda yer alacak bazı bölümlerin, pek çok kişi ve kurum (!) tarafından dikkatle okunup değerlendirileceği, hatta dosyalara konulacağı kesin…
Hay hay olur geliriz!
Canım durup dururken Amerika gezisi çekip de gitmiş değilim dünyanın öbür ucuna. Bir davet geldi, “hay hay olur” dedik, “memnuniyetle…”
Aslında yazının bu bölümü, geçmişte ilk kez yurt dışına çıkan bazı meslektaşlarımızın sadece uçağın kalkışı ve inişiyle ilgili yazdıkları bir günlük bölüme benzeyecek ama, ilk aşamadaki gelişmelerin bilinmesinde yarar var.
Efendim davet, Amerika ile Türkiye arasında yaşanan diplomatik kriz günlerinde geldi. “Hangi kriz” diye soracaksınız ki haklısınız, çünkü iki ülke ilişkilerinin tarihi krizlerle dolu…
Hatırlarsanız, Amerika Birleşik Devletleri’nin Ankara eski Büyükelçisi Eric Edelman’ın Bursa’ya yaptığı veda ziyaretinde kıyametler kopmuştu. Gittiği ülkeleri karıştırmakla ünlü olduğu yazılıp söylenen Edelman, Bursa Valiliği’ni ziyareti sırasında gazetecilerin bir sorusuna verdiği yanıtta, yeni bir krize neden olmuştu. Edelman, Suriye gezisine hazırlanan Cumhurbaşkanı Ahmet Necdet Sezer’in, uluslararası terörizmin baş destekçilerinden biri saydıkları bu ülkeye resmi ziyaretini iptal etmesini istemişti de, ortalık ayağa kalkmıştı.
Seçilmiş gazeteci!
İşte bize yapılan davet de tam bu gezi sırasında geldi. Niye Bursa’dan tek bir gazeteci ve o da bendim?
Birincisi; Türkiye’de Amerikan karşıtlığı üst düzeyde idi, ki Bursa bu karşıtlığın merkez üslerinden biriydi. Dolayısıyla Amerika’yı ve Amerika’nın geri kalmış toplumlara demokrasi götürme yolundaki iyi niyetli çaba ve azmini (!) Bursalılara ancak İhsan Bölük anlatabilirdi. Yani en iyi Amerikancı ben olmalıydım ki, seçilmiştim…
İkincisi; Bursa’daki en keskin Amerikan karşıtı gazeteci ben olmalıydım ki, benimle başlayan ve daha sonra başka gazetecilerle devam edecek bu zincir aracılığıyla, “Kahrolsun USA” sloganları “Yaşasın Amerika”ya dönüştürülebilirdi.
Kendime yönelik tahminler işin şakası tabii ki… Gerçek ve tek neden, Amerikalıların, herhangi bir şekilde kendilerini anlatmaları, Amerikan karşıtlığında büyük rolü olduğunu düşündükleri gazetecileri ikna etmeleri, Türkiye’yi gazeteci gözüyle tanımalarıydı. Bunu sağlamak için bir gazeteci değişim programı organize edilmişti. Ve ben de bu programın içindeydim.
World Learning Delphi International
Koordinasyonu, World Learning Delphi International Program adlı, bizdeki vakıf tarzı kuruluş sağlıyordu. Uluslararası alanda Amerikan propagandası temeline dayalı öğrenci ve mesleki değişim organizasyonları yapan Delphi, yaptığı bir programı Dışişleri’ne götürüyor, amaçlarını ve hedeflerini anlatıyor, ilgilileri ikna edebilirse finansal kaynak sağlıyor.
“Turkey Medya Exchange” programı da, Delphi International gönüllü kuruluşunun hükümet tarafından desteklenen bir organizasyonu anlayacağınız…
Experiment Türkiye
World Learning Delphi International Program’ın Türkiye ayağında ise Experiment var. Heyette yer alan gazetecilerle iletişim sağlayan, vize işlemlerini takip eden, uçak biletlerini alan Experiment’i de tanımakta yarar var.
“1932 yılında Amerika’da kurulan Experiment in International Living, ABD’nin en eski kar ve politika amacı gütmeyen, dil, din, ırk ayrımı yapmayan uluslararası eğitim programları düzenleyen kuruluşudur.”
İnternet sitelerinde kendileri böyle diyor ve devam ediyorlar:
“26’dan fazla üyesi bulunan EIL Federasyonu, 1958’den beri UNESCO’nun eğitim ve kültür bölümü, 1978’den beri ekonomik ve sosyal bölümü, 1981’den beri Avrupa Konseyi ile işbirliği içinde çalışmaktadır. Experiment Federasyonu 1989’da dünya barışına katkılarından ötürü UNESCO tarafından barış ödülüne layık görülmüştür.
Federasyonun 1958 yılında UNESCO’nun istişaresi altına girmesini takiben, 1959 yılında Türkiye kolu, Atatürk dönemi ilk kadın ceza hakimlerinden Avukat Meliha Toros tarafından kurulmuştur.”
Avukat Meliha Toros 2003 yılında vefat etmiş ve organizasyonu halen torunu Zeynep Toros yürütüyor.
Organizasyonun Amerika ayağının başında ise Rumen asıllı Vladimir Spencer var. Spencer, Türkiye’den gelecek gazetecilerin kim olduğuna ilişkin sıkı bir araştırma yapmış. Kendisi de Türkiye’ye gelmiş zaten. Bu nedenle 10 kişilik gazeteci grubuna dolu dolu ve doyurucu bir program hazırlamış.
ABD’nin İstanbul kalesi
Programın içeriğine başlamadan önce, 11 Eylül terör saldırılarının Amerikalılar üzerinde yarattığı paranoyanın etkilerini, daha Türkiye’de iken yaşamaya başladığımıza bir vurgu yapmak gerek.
Vize işlemleri için ABD’nin İstanbul Başkonsolosluğu önündeyiz. İstinye’de önceki yıl inşa edilen konsolosluk binası kaleyi andırıyor. İçeriye girerken hem yanımızda Zeynep Toros, hem de konsolosluk basın danışmanı Özgür Çabuk olmasına karşın, içeriye girmemiz öyle çabuk olmadı.
Türkçe konuşan, daha çok bar fedaisi görünümleriyle iri yapılı güvenlik görevlilerinin bulunduğu birinci kapıyı atlattıktan sonra, ikinci kapıda Amerikalı bir asker, camlı bölmenin ardından yeniden kimlik istiyor. Görevli kayıtları tutarken, duvarda bir yağlıboya tablo dikkatimizi çekiyor. Üzerinde “Pontos” yazıyor…
1919’daki Pontos Ayaklanması sırasında, Merzifon Amerikan Koleji’nde okuyan Rumların kurduğu Pontos Cemiyeti tarafından yaptırılan sözde Pontos Cumhuriyeti haritası olsa gerek.
Ulusal bellekte şöyle gerilere gittiğimiz zaman görüyoruz ki, ayaklanmanın öncülüğünü yapan Merzifon Amerikan Koleji’nin müdürü de Amerikalı White imiş… White, tüm Hıristiyan azınlıkların Osmanlı boyunduruğundan kurtulması için güçlenmeleri, desteklenmeleri gerektiği inancıyla Pontos örgütlenmesinde önemli rol oynamış… (Kaynak: Büyük Larousse)
Gazeteci milleti işte, hep böyle olur olmaz şeyleri görür. Sen kuzu kuzu beklemen gereken yerde, gözlerin fıldır fıldır dönsün oraya buraya da, duvardaki Pontos ideasını anlatan tabloyu gör, olacak iş mi?
Daha burada belli oluyor, Amerika gezisinin “şen” geçeceği…
Neyse ikinci kapıdan da geçtik. Gittiğimiz bölüm, basın ve kültür işleri bölümü. Bölüm sorumlusu Walter Dougles güler yüzle karşılıyor. Daha önceden tanıdığı İstanbullu meslektaşlarımızla konuşurken, hemen, Bursa’dan gelen gazetecinin kim olduğunu merak ediyor.
Konsolosluktaki öğle yemeği sırasında, hep birlikte Amerika-Türkiye ilişkilerine bir mercek tutuyoruz. Ardından, bir yetkilinin odasında vize için parmak izi verirken, bir taraftan da fotoğrafımız çekiliyor.
Bütün bunlar yapılırken siz olsanız kendinizi nasıl hissedersiniz?
Dışişleri Bakanlığı’nın özel davetiyle gittiğimiz halde iç hat uçuşunda bir havayolu şirketinin yaptığından sonra, burada hissettiklerinizin hiçbir önemi kalmıyor. Ve, “aynı güç ve korkulara sahip olsam, ben de yaparım” diye düşünüyorsunuz.
Vizeler de tamamlandıktan sonra günbegün Zeynep Toros’tan güvenlikle ilgili, yok ancak şu boyutta ve şu kiloda bagaj götürebilirsiniz, yanınızda çakmak bile bulunduramazsınız gibi uyarılar; Vladimir Spencer’dan da programın ayrıntılarına ilişkin bilgiler geliyor.
Ve uçuş günü yaklaştıkça beni alıyor bir sıkıntı…