Cumartesi günkü yazımı editör arkadaşlar manşetten vermişler. Güney Marmara Doğal ve Kültürel Çevreyi Koruma Derneği (GÜMÇED)’e, Yenişehir Burcun’da faaliyette olan bir taç ocağı firmasından, 5 bin YTL gibi, dernek tarihinin aldığı en yüklü bağışın yapılmış olmasına şaşkınlığımızı dile getirmiştik… Genellikle olumlu tepkiler alan yazımla ilgili çocuk doktoru olan bir okurum, birkaç cümleyle değerlendirme yapmış…

Çevre adına; Yenişehir Burcun Köyü’ndeki çimento fabrikası ile mücadele eden herkese teşekkür eden doktor, GÜMÇED’e bağış yapan taş ocağı işletmecisi Zeki Kaptan’ı da, “oturup yerinin değerini artırma gayesi ile çimento fabrikasının yapılması yönünde çalışmayıp, GÜMÇED’i desteklemesini takdirle karşıladığını” söylemiş…

“Lafın tamamını söyleyip” okura saygısızlık etmek istemedim cumartesi günü… Yazıyı bu kaygıyla kaleme alınca, yeterince anlatamadığım ortaya çıktı(!)

sTekrar hatırlatalım…

GÜMÇED’e bağış yapan taş ocağı işletmesi, Bursa Çimento ile ortak çalışıyor. Yani Bursa Çimento’nun taşeronu…

Yenişehir Burcun’a kurulacak çimento fabrikası da, Bursa Çimento’nun rakibi olacağına, sahip olduğu pazardan pay alacağına göre, taşeron firmanın yeni kurulacak çimento fabrikasını engellemeye yönelik dava açan çevre derneğine bağış yapmasını iyi niyetle değerlendirebilmek için dünyaya pembe gözlükle bakıyor olmak gerek…

Bir de şu var; derneğin en çok mücadele ettiği taş ocaklarından birinden bağış almasını yazı konusu yapmak, çevre konusundaki mücadeleyi baltalayan(!) bir olay nihayetinde… Dolayısıyla; Bursa Çimento’ya rakip olacak Akros Çimento’nun Burcun’da fabrika kurmasını gözü kapalı desteklediğim sonucu çıkarılmasından da üzülürüm.

Şu satırların altını çiziyorum ki;

Bu ülkenin çimento fabrikasına ihtiyacı varsa, devlet, yapılabilecek uygun yerleri gösterir, yatırımcı da yasalar çerçevesinde, çevresel etkileri de göz önüne alarak yatırımını yapar.

Yoksa, çevre adına karşı çıkmış olmak için yatırımlara karşı çıkmaya karşıyım!

 

12 EYLÜL ANILARI

 

Meydan Gazetesi’nin önündeki “12 Eylül protestosu” ile Orhan Pamuk’un “Masumiyet Müzesi”ndeki darbe günleri, 12 Eylül anılarımı canlandırdı…

12 Eylül’ün ilk günlerinde Gemlik’te, çekemediğimiz yırtık asker postalı fotoğrafı yüzünden Kadri Güler ile birlikte iki gün göz altında kalışımız…

Gemlik Körfez Gazetesi’nde her aşamasına tanıklık ettiğim sansür uygulamaları… Sokağa çıkma yasağının olduğu günlerde, askerden akredite gazeteci kimliğiyle sokaklarda rahatça gezebilmenin verdiği çocukça haz…

Bugünün fotoğrafına baktığımızda; 12 Eylüllü günlerden çok da farklı değil… O gün dipçiklerin gölgesinde titriyorduk, bugün de yüzde 47’lik sözde demokrasi (demokles değil) kılıcının…

Gazetenin önündeki 12 Eylül protestosunda da bir avuç idealist insan slogan atıyor “Katiller halka hesap verecek”, “Darbeciler yargılansın”, “Faşizme karşı omuz omuza” diye…

Onları izleyen seyyar satıcı istifini bozmadan tıraş bıçağı satmaya devam ediyor:

“Beş tane bi lira… Beş tane bi lira…”

Ayrıca bakınız:

Benzer Konular:

Yoruma kapalıdır