Hizmet sektöründe sınır yok… Pazarlama gurularının “fahişe”ye benzettiği tüketiciyi memnun etmek için yapılmayan yok sektörde…
Önceki gün bir tanıdığın elinde broşürünü gördüm… Kadın pedi üreten firmalardan biri, markasının sonuna “matik” kelimesi ekleyip, özellikle alışveriş merkezlerinin kadın tuvaletlerine konulmak üzere pedmatik üretmiş…
Tüm çaba, en baba, en köklü, en bilinen markaya bile sadakatten uzak müşteriyi memnun etmek için…
Matikteki ped ücretsiz değil… Bir lira karşılığında veriyor makine tanesini…
Kadınlar daha iyi bilir elbette ama paketiyle alındığında, tabii ki bir liradan daha ucuza gelir pedin tanesi…
Alışveriş merkezi yönetimi böyle bir makineyi kadın tuvaletlerine koymak için ücret isteyebilir… Bana kalırsa istemez… Maksat müşteriye hizmet olsun!
Dün bir alışveriş merkezinde belediyenin çevre sağlığı şubesinde görevli bir arkadaşımla karşılaştım. Onunla konuşurken alışveriş merkezi müdürü de katıldı sohbete… Konu tuvaletlere geldi.
Daha önce bir müşteri şikayeti üzerine valilik devreye girmiş, halk sağlığı açısından merkezdeki tuvaletlerde en azından bir tanesinin “alaturka”ya dönüştürülmesi istenmiş…
Böyle bir durumdan yakınsan bir türlü, yakınmasan başka…
Hela taşından kurtulalım, modern yaşamın gereklerini yerine getirelim getirmesine de, henüz tuvalet kültürünün oluşmadığı Türkiye’de nafile çabalar bunlar…
Adam çıkıyor klozet kapağının üzerine ayakkabılarıyla, tünüyor resmen… Ayakkabısının iziyle klozeti kirletmekle kalsa iyi… Defekasyon sırasında deliği de bulduramıyor haliyle… Hoş, böyle bir davranış sergileyen kişinin sifon çekmesini beklemiyoruz elbette… Çekse bile dışkısı kalmış dışarıda, öylece bırakıp gidiyor.
Tuvaletten çıkarken yakalayıp, yalatacaksın dışkısını böylelerine!
Lafın gelişi tabii…
Lafın gelişi bile olsa, insanlık dışı faşistçe bir yaklaşım biliyorum…
Lütfen, 1989 yılında Cizre’nin Yeşilyurt Köyü’nde vatandaşlara dışkı yedirme olayı ile bağlantı kurmayın… Alakasız konular çünkü…
Yine de baskıcı bir yaklaşımın, modern tuvalet kültürünün yaygınlaşması için faydasını yadsıyamayız…
İşte size örnek… 12 Eylül sürecinden…
Bizim, şair Hüsam Kurt, “Garda Kalan Son Öpücük” adlı şiir kitabının önsözünde şöyle diyor:
“1980 öncesi kaldırımlar işgaldi. Kalabalıklar caddelerde. Aşklarımızdaki sıyrıklar belki de bu yüzdendi. Orası Bulanık (Muş’un ilçesi), delilerin evi şimdi… Hayatımdaki en güzel bölüm…
Sonra 1980 oldu ve ben üzülecek yaşta değildim. Ama dışarıda olan tuvaletlerimiz netekim artık içerdeydi. Bu da benim tek sevincimdi.”
Askeri cuntanın işe yaradığı ender konulardan biri de buymuş netekim!
Bu mevzuyu, özellikle askerli bölümleri burada bitirmem gerek… Neme lazım, “darbe çığırtkanlığı yapmak” suçlamasıyla “Ergenekon Yolu”na gitmekten korkarım…
Evet…
Yazı alanını doldurmamıza az kaldı. Kalan bölümü dolduracağız diye kontrolsüz defekasyon yapıp da ortalığı batırmayalım!
Ortalığı bok götürüyor zaten!