Ekonomi Bakanı Zafer Çağlayan, geçenlerde bir araya geldiği Güney Koreli CEO’lara hitaben, “Türkiye’ye yatırım yapmak için acele edin. Türkiye geleceğin Detroit’i olacak” deyince, aldı beni kara bir düşünce… Otomobil fabrikaları ve yan sanayisi nedeniyle Bursa bazen, sadece Amerika’nın değil, dünyanın otomotiv başkenti olarak bilinen Detroit’e benzetilir ya… İşte ondan… Şimdi gene uluslararası bir yatırımcı gelecek, Bursa’da fabrika kurmak için yer bakacak, Bursa sevdalıları, doğa tutkunları, “yeter artık”çılar ayağa kalkacak… Haksız da değil(iz)ler hani… Zira Bursa’yı, şeftalisi, kebabı, bıçağı, havlusu ve termal kaplıcalarıyla ünlü emekli kenti olmaktan çıkaran otomotiv ve yan sanayisidir.

Bursa’yı kimliksizleştirme konusunda birincilik otomotivin, kirletme konusunda da tekstilindir. Aslına bakarsak iki sektörün de kontrolsüz büyümesi Bursa’yı kentsel kimlik konusunda ucubeye dönüştürmüştür.

Yöneticilerin vizyonuysa eğer kentlerin geleceğini şekillendiren, bu bakış açısıyla Bursa eski valilerinden Orhan Taşanlar ile Büyükşehir Belediyesi eski başkanlarından Erdem Saker’i ayrı bir yere yazmak gerekir.

Google hafızası o kadar eskiye götürmese de, Bursa’nın çevre mücadelesinde milat olan 1997 yılında karşımıza çıkan yöneticiler Saker ve Taşanlar’dır.

Taşanlar, Orhangazi’de kurulan Cargill ile mücadelede, kamu görevine karşın en direngen isimlerin başında gelmekteydi. Engelleyemedi, engelleyemezdi de…

Bugün, belki de o direnci yüzünden hala “merkez valisi”dir. Eğer Cargill’e, ilk aşamalarında gereken kolaylığı sağlamış olsaydı, bugün çok önemli noktalarda görebilirdik Orhan Taşanlar’ı…

Erdem Saker’in doğal çevre konusunda mücadelesi de kent tarihinde önemli bir yer tutacaktır. Saker’in, kentteki sanayi doygunluğuna dikkat çekip, İsveç markası Volvo’nun Bursa’da fabrika kurmasına şiddetle karşı çıkması da aynı yıllara rastlar.

Saker’in o yıllardan hafızalarımıza kazınan en can alıcı söylemi de, “her yıl Bursa nüfusuna bir Çanakkale eklendiği”ydi.

Zira yeni bir otomobil fabrikasının kurulması demek, daha fazla göç demek, kaynakların daha hızlı tükenmesi, çevrenin daha hızlı kirlenmesi demekti.

* * *

Özetle…

Bursa’da bu saatten sonra herhangi bir fabrika istememek, “istemezükçü anlayış”tan kaynaklanmamaktadır. “Yeter artık” diyenlerin tek kaygısı, gelecek kuşaklara yaşanabilir bir çevre bırakabilmek içindir.

Sanayinin, teknolojinin sonu yok. Ama yerkürenin ve yaşamın var…

Kazanmak da bir yer kadar. Banka hesap cüzdanları, kiralık kasalar, hatta işyerlerinin kuytu köşelerinde lambrilerin arkasına gizlenmiş bilmem kaç tonluk kasalarla gömmüyorlar mezara kimseyi…

Ayrıca bakınız:

Benzer Konular:

Etiketler:
 

Yoruma kapalıdır