Sevgili okur;
Duyuyorum ki, yazılarımı okumaya tersinden başlıyormuşsun. Genellikle de günün dörtlüğünü okuyup, oyalanmadan köşeyi dönüyormuşsun hemen!
“Köşeyi dönme” işin esprisi tabii ki…
Ama bugüne kadar dönemediysen köşeyi, burada dönmek istemene de alınmam doğrusu…
Neye bozulurum en çok, biliyor musun?
Köşeyi dönmek için şeyhin, şıhın eteğini öpmene, üç kuruşluk çıkar için onurunu satmana, yalakalık yapmana bozulurum…
Hey sen!
Çıkarın için birilerine yaltaklandıkça benim yüzüm kızarır bilir misin? İnsanlığımdan utandırırsın beni… Senin yüzünden kaçıp gidesim gelir buralardan…
Gideceğim yerde de var olduğunu bildiğimden senin gibilerin, direnip kalmam da o yüzden…
* * *
Yukarıdaki ve aşağıda hitap ettiğim “sen”, sen değilsin sevgili okur. Üstüne alınma… Üstüne alınması gerekenler biliyor kendilerini…
* * *
Hadi bugün fazla kafa karıştırmayalım ve birbirimizi de yormayalım…
Öbürü var ya? Yalakalıktan dili aşınan, ikiyüzlü kepaze! Çoktan terk etti gitti burayı zaten… Yüzü bile kızarmadı… Ağız dolusu küfrü boşalttı ve gitti.
Kaldık biz yine baş başa…
O halde günün dörtlüğüne geçelim ve biraz eğlenelim… Üstelik biraz önce küfür edip kaçana ithaf edelim…
Dörtlüğü “Damdaki Kemancı” müzikalinin “If i were a rich man!” şarkısının melodisiyle okuyalım ama…
İngilizce adından ötürü çıkaramamış olabilirsin belki… O zaman “Ah bir zengin olsam”ı hatırla…
Hadi başlıyoruz…
* * *
Ah bir ya-za-bil-sem
Ne-ler, ne-ler, ne-ler dök-tü-rür-düm ben
Hiç ra-hat o-la-maz-dın sen
Ah bir ya-za-bil-sem beeen!