50. yılında Avrupaâ¬Ä¬ôda göç

  • SODEV Onursal BaŬükanı, Eski Kültür Bakanı Siyaset Bilimci Yazar Ercan KarakaŬü, Türk Alman Bilimsel EĬüitim ve AraŬütırma Vakfı  BaŬükanı Prof. Dr. Faruk Ŭûen, Belçika Parlamentosu Sosyalist Milletvekili Fatma Pehlivan, Danimarka Parlamentosu Sosyal Demokrat Milletvekili Hüseyin Araç ve Almanya Hür Demokrat Parti AŬüaĬüı Saksonya Delmenhorst Milletvekili Murat KalmıŬü â¬Ä¬úAydınlarla Yüz Yüzeâ¬Ä¬ùde Türkiyeâ¬Ä¬ôden Avrupaâ¬Ä¬ôya iŬügücü göçünün 50 yılını ve bugünkü sonuçlarını deĬüerlendirdiler.

Basın Kültür Sarayı UĬüur Mumcu Etkinlik Salonuâ¬Ä¬ônda gerçekleŬüen söyleŬüiyi eski Kültür Bakanı Ercan KarakaŬü yönetti. BGC BaŬükanı Nuri Kolaylı söyleŬüinin baŬülangıcında konukları selamladı. Kolaylı, kısa konuŬümasında bir göç kenti kabul edilebilecek Bursaâ¬Ä¬ôda, Avrupaâ¬Ä¬ôya iŬügücü göçünün elli yılının Avrupaâ¬Ä¬ôda yaŬüayan Türk milletvekillerince deĬüerlendirilmesinin ilginç ve öĬüretici olacaĬüını umduĬüunu söyledi. Kolaylı, söyleŬüilerin Nilüfer Belediyesi ile birlikte düzenlendiĬüini de hatırlatarak, Nilüfer Belediye BaŬükanı Mustafa Bozbeyâ¬Ä¬ôe ve söyleŬüilere katkıda bulunan sponsor kuruluŬülara teŬüekkür etti.

Eski Kültür Bakanı Siyaset Bilimci Yazar Ercan KarakaŬü söyleŬüinin giriŬü konuŬümasına, â¬Ä¬úAvrupaâ¬Ä¬ôya göçâ¬Ä¬ù ün ilk sürecini, ilk yıllarını karakterize eden kimi olayları hatırlatarak baŬüladı. KarakaŬü, Bülent Ecevitâ¬Ä¬ôin ìáalıŬüma BakanlıĬüı döneminde Almanya ile yapılan bir anlaŬümanın yürürlük kazanmasıyla baŬülayan göçün, baŬülangıçta gerek Avrupa ülkeleri için, gerekse Türkiye için yalnızca â¬Ä¬úekonomikâ¬Ä¬ù bir anlam taŬüıdıĬüını söyledi.  Göçün insani ve sosyal taraflarının bu aŬüamada yeterince görülemediĬüini, buna iliŬükin önlemlerin de alınamadıĬüını belirten KarakaŬü, sözlerini Ŭüöyle sürdürdü:

â¬Ä¬úBuna karŬüılık Türkiyeâ¬Ä¬ôden Almanyaâ¬Ä¬ôya ve öteki ülkelere göçenler de, durumlarını  â¬Ä¬ògeçiciâ¬Ä¬ô bir hal olarak görüyorlardı; â¬Ä¬òGurbeteâ¬Ä¬ô çıkmıŬülardı, â¬Ä¬òbirkaç yıl çalıŬüıp biraz para biriktirip memlekete döneceklerdiâ¬Ä¬ô! Ne var ki, dönemediler ve sorunlar baŬüladı. ìáünkü yalnızca iŬügücü deĬüillerdi; diliyle, kültürüyle, geleneĬüiyle, yaŬüam biçimiyle insandılar! Türkiyeâ¬Ä¬ônın daha elektrik bile götüremediĬüi köylerinden kalkıp gelmiŬü çaĬüdaŬü sanayi toplumunun içine düŬümüŬülerdi ve dört kuŬüaktır oradalar. Almanlar, â¬Ä¬òartık gitsinlerâ¬Ä¬ô demeye çoktan baŬülamıŬülardı.  Uyum yasaları ve özellikle Sosyal Demokrat hükümetlerin kimi uygulamalarıyla önemli adımlar atılmıŬü olsa da, sorunlar sürmektedir. ìáünkü kabul etmeli onların da sorunları var. Ekonomik refahın her Ŭüeyi daha kolaylaŬütırdıĬüı bir zamanda deĬüiller. SaĬücı politikaların, milleyitçiliĬüin sömürdüĬüü iŬüsizlik gibi, ekonomik durgunluk gibi sorunları varâ¬Ä¦ Türkiyeâ¬Ä¬ônin daha aktif bir tutumla yurttaŬülarına sahip çıkması gerekirdi. Ne yazık ki onları yalnızca döviz kaynaĬüı ve lobi gücü olarak gördü Türkiye. ìñyle de görmeye devam ediyorâ¬Ä¦â¬Ä¬ù

SODEV Onursal BaŬükanı Ercan KarakaŬü, Prof. Dr. Ŭûenâ¬Ä¬ôin uzun yıllardır Almanyaâ¬Ä¬ôda ve Avrupaâ¬Ä¬ôda Türklerin sorunlarıyla ilgili çok sayıda araŬütırma yaptıĬüını; bu sorunların çözümü için de çok ciddi çaba harcadıĬüını hatırlatarak, söyleŬüide ilk sözü Prof. Dr. Ŭûenâ¬Ä¬ôe verdi.

AVRUPAâ¬Ä¬ôDAKİ TìúRKLER ìñNEMLİ BİR Gìúìá

TAVAK BaŬükanı Prof. Dr. Ŭûen; Almanyaâ¬Ä¬ôda, öteki AB ülkelerinde ve genel olarak Avrupaâ¬Ä¬ôda yaŬüayan Türk yurttaŬüların 50 yıllık süreçte yaŬüadıklarını özetlediĬüi konuŬümasında,  â¬Ä¬úBugün Türkiye nüfusunun yüzde 5â¬Ä¬ôi Avrupa BirliĬüi ülkelerinde yaŬüıyor. Avrupaâ¬Ä¬ôdaki Türklerin sayısı beŬü milyon iki yüz bini geçiyor. Amerika, Avustralya, Kanada gibi ülkelerde yaŬüayanları da eklersek bu sayı, altı milyon beŬü yüz bine varıyor. Bu Türkiye için çok önemli bir güç, aynı zamanda çok önemli bir fırsat. Ama Türkiye Avrupaâ¬Ä¬ôda çalıŬüan, orada yaŬüayan bu yurttaŬülarımıza seçme ve seçilme hakkını bile vermiyor, saĬülamıyor. Bu konuda kimi adımlar atılsa da, maalesef bunlar çok yetersiz. Gümrüklerde oylarını kullanabilenlerin sayısı iki yüz bin, iki yüz elli bini geçmez. Bu, bir ayırımcılıktırâ¬Ä¬ù dedi.

Uzun zamandır ABâ¬Ä¬ônin Türkiyeâ¬Ä¬ôyi,  Türkiyeâ¬Ä¬ônin de ABâ¬Ä¬òyi unutmuŬü göründüĬüünü ifade eden Prof, Dr. Ŭûen, Türk kamuoyunda ABâ¬Ä¬ôye â¬Ä¬útam üyelikâ¬Ä¬ù isteyenlerin oranının yüzde 36â¬Ä²ya kadar düŬümüŬü olmasının da bu durumun bir yansıması olduĬüunu söyledi. Ŭûen, â¬Ä¬úìáünkü orada da iŬüsizlik var. Serbest dolaŬüım olsa bile, bir ülkede iŬü bulup yerleŬümek kolay deĬüil. Bunun da sınırları ve koŬüulları var ayrıca. Bir ülkede üç ay içinde kalıcı bir iŬü bulabilirsen ancak oturma iznine sahip olabilirsinâ¬Ä¦

Almanyaâ¬Ä¬ôda iŬüsizlik oranı yüzde 8 olarak açıklanıyor; Bizim TìúİKâ¬Ä¬ôden öĬürendiler rakamlarla oynamayı, oynuyorlar!  Aslında bu ülkede iŬüsizlik yüzde 13 düzeyinde. Türkler arasında iŬüsizlik yüzde 30â¬Ä¬ôun üzerinde çıkar. Almanyaâ¬Ä¬ôda yoksulluk sınırının altında yaŬüayan Türklerin Türk nüfusa oranı yüzde 44 civarında.  Bütün bunlar AB hevesini söndüren geliŬümelerdir.  Türkiye, önemi her geçen gün daha da artan bir ülke. Avrupaâ¬Ä¬ôdan dönüŬüü de iyi deĬüerlendirir ve ayaĬüına baltayı vurmadan büyümesini sürdürürse yine de Avrupa olabilir. Avrupa olmuŬü bir Türkiyeyi de ne AB reddeder ne de baŬükasıâ¬Ä¬ù dedi.

Türk Alman EĬüitim ve Bilimsel AraŬütırmalar Vakfı â¬Ä¬ì TAVAK BaŬükanı Prof. Dr. Faruk Ŭûen;  Avrupaâ¬Ä¬ôdaki Türklerin durumuna bir de â¬Ä¬úHomo Ekonomikosâ¬Ä¬ù açısından deĬüerlendirmek istediĬüini ifade ederek Ŭüöyle konuŬütu:

â¬Ä¬úìñnce döviz gönderiyorlardı. Türkiyeâ¬Ä¬ôde ekonominin canlanmasına bu yoldan katkıda bulunuyorlardı. Sonra Banker Kastelliler tebelleŬü oldu baŬülarına; ardından Sayın Demirelâ¬Ä¬ôin yeĬüeni Yahya Demirel gibi hayali ihracatçılar. Bunların sistemi, â¬Ä¬òparanı bana ver, fazlasıyla geri alâ¬Ä¬ôa dayanıyordu.  Yalnız Almanyaâ¬Ä¬ôdaki deĬüil, öteki Avrupa ülkelerindeki yurttaŬülarımız da paralarını kaptırdılar bu uyanıklara. Son olarak aynı yöntemi kullanan â¬Ä¬òİslami sermayeâ¬Ä¬ô çıktı sahneye. Anaparaya yüzde 28 fazlasını vaat ederek, hekimler dahil (yani üniversite eĬüitimi almıŬü Avrupalı Türkler dahil), paralarını topladılar. Bir yıl ödeyip yüzde 28â¬Ä¬ôi, güven kazandılar, daha da palazlandılar, daha da büyüttüler yaĬümanın ölçeĬüini! İkinci yıl biraz biraz, ama üçüncü yıl â¬Ä¬òkazan öldü hocaâ¬Ä¬ô dediler ve yattılar o paraların üstüne!

Eski usülde Türk ekonomisine katkıları böyle idi iŬüte: Aldatılarak, kandırılarak, paralarının üstüne yatılarak ve yalnız bırakılarak!..

Bunların hepsi Türkiyeâ¬Ä¬ônin, Türk hükümetlerinin gözü önünde oldu.  O hükümetler, parmaĬüını bile oynatmadı  Avrupalı Türkler için, Avrupaâ¬Ä¬ôdaki yurttaŬüları için!..

Her musibetin bir iyi tarafının bulunduĬüu da bir gerçek;  bunlar olunca, bütün bunları yaŬüayınca Avrupalı Türkler kendi iŬülerini kurmaya baŬüladılar. ABâ¬Ä¬ôdeki  5 milyon 200 bin Türk, Avrupaâ¬Ä¬ôda yeni bir Türkiye kuruyor Ŭüimdi. Bu nüfus, dikkatinizi çekerim, Luxsemburgâ¬Ä¬ôun nüfusunun tam 12 katına tekabül ediyor. KomŬüumuz Yunanistanâ¬Ä¬ôın nüfusunun da yarısınaâ¬Ä¦

Ŭûimdi bu, Avrupalı Türklerin Avrupa BirliĬüi sınırları içindeki yatırımları 18 milyar Euroâ¬Ä¬ôyu buluyor: On sekiz milyar yatırım, 143 milyar ciro!…

Bu Avrupa BirliĬüi cirosunun 1/3â¬Ä¬ôü, Avrupa BirliĬüi bütçesinin 1/5â¬Ä¬ôi demek!

Avrupalı Türkler arasındaki yatırımcı sayısı 2008â¬Ä¬ôde 72 bin, önceki yıl 118 bindi, bu yıl 131 bin 500â¬Ä¬ôü geçti. Tek dalda, tek alanda da yatırım yapmadıklarını da hatırlatayım: Tam 121 farklı alanda, farklı sahada yatırım yapmıŬülar! Bu yatırımlarla istihdam edilen insan sayısı da yaklaŬüık 500 bin! Türk giriŬüimcilerin yüzde 68â¬Ä¬ôi Almanyaâ¬Ä¬ôda yatırım yapıyor. Almanyaâ¬Ä¬ôyı izleyen ülkeler Fransa ve Hollandaâ¬Ä¦

GiriŬüimcilerin büyük çoĬüunluĬüu da AB vatandaŬüı olan insanlar. Avrupalı Türklerin 1 milyon 800 bini AB vatandaŬülıĬüına sahiptir. Avrupa BirliĬüi için bunun anlamı vatandaŬülarının yüzde birinin Türk olmasıdır. Avrupaâ¬Ä¬ôdaki Türkiye iŬüte böyle bir Türkiyeâ¬Ä¬ôdir!â¬Ä¬ù

Prof. Dr. Ŭûen, 2020â¬Ä¬ôde Türk giriŬüimcilerin oluŬüturacaĬüı istihdamın Avrupaâ¬Ä¬ôda 1 milyon kiŬüiye ulaŬüacaĬüını, Türk giriŬüimci sayısının da bugünkü ivmeler dikkatte alındıĬüında 200 bin olması gerektiĬüini ifade ederek, Ŭüöyle devam etti:

â¬Ä¬úBir de, Ŭüöyle bir geliŬüme var: Avrupalı Türkler, 1990â¬Ä¬ôdan sonra, aktardıĬüım geliŬümelerin de bir sonucu olarak,  mülkiyete yöneldiler. Bugün Avrupaâ¬Ä¬ôda yaklaŬüık 200 bin Türk kendi mülkiyetindeki konutunda oturuyor. Gelenler de var bu arada, gelmeye de zorlanıyorlar. Onların davranıŬüına baktıĬüımızda Ŭüöyle bir sonuç çıkıyor: Gelen, mülkünü satıp geliyor Türkiyeâ¬Ä¬ôye. Fakat köyüne de gitmiyor. Bursa gibi, İstanbul gibi, İzmir gibi modern Ŭüehirlere yerleŬüiyor. ìáoĬüunluĬüu orada yaŬülandı. Emekli maaŬüı Almanyaâ¬Ä¬ôda düŬüüktür. Burada bir parça iŬüe yarayabilir, ama orası için yoksulluk sınırının üstünde bir yaŬüam temin edemez. Kalanlar sosyal yardım aldıkları, iŬüsizlik yardımı alabildikleri için kalacak. DiĬüerleri gelmeye devam edecek Türkiyeâ¬Ä¬ôye. Bunun bir anlamı da Türkiyeâ¬Ä¬ôye nitelikli bir iŬügücünün döndüĬüüdür. Hem nitelikli hem de sporla, sanatla, kültürle iliŬükisi geliŬümiŬü bir iŬügücüdür bu. Bütün bunları da dikkate almak lazımâ¬Ä¦â¬Ä¬ù

BìñYLESİ TOPLUMLAR KOLAY ìáìñKMEZ

SöyleŬüiyi yöneten KarakaŬüâ¬Ä¬ôın, â¬Ä¬úSosyalist Milletvekilimizâ¬Ä¬ù diye takdim ettiĬüi ve  â¬Ä¬úBelçikaâ¬Ä¬ônın çok yakında bölüneceĬüineâ¬Ä¬ù dair Türkiyeâ¬Ä¬ôde dile getirilen görüŬüe de açıklık getirmesini umduĬüunu söylediĬüi Belçika Parlamentosu Milletvekili Fatma Pehlivan sözlerine Ŭüöyle baŬüladı:

â¬Ä¬ú Belçika bölünür mü? Bunu bilmiyorum. Ama Ŭüöyle bir gerçek var:  17 Ŭûubatâ¬Ä¬ôa deĬüin hükümet kurulamazsa, Belçika parlamentosu 248 günde yeni hükümeti kuramamıŬü bir parlamento olacak ve  tarihi bir rekora da imza atacak. Umarım, bu rekor bize geçmez. OlduĬüu yerde kalır!…â¬Ä¬ù

Pehlivan, konuŬümasını Ŭüöyle sürdürdü:

â¬Ä¬úBugün sizlere Belçika’ da yaŬüayan Türklerin göç tarihinden ve sosyo-ekonomik koŬüullarından bahsetmek istiyorum. İkinci Dünya SavaŬüı sonrası endüstriyel açıdan geliŬümiŬü Batı ülkelerinin hemen hepsi iŬügücüne ihtiyaç duyarken, Türkiye, hem iŬü gücü fazlası bulunan, hem de iç göçün yoĬüun yaŬüandıĬüı bir ülke konumundaydı. ìñzellikle 1950′li yıllarda baŬülayan kırsal alandan kente ve daha sonra kentten kente göç, Turkiye’nin toplumsal ve ekonomik yapısında önemli deĬüiŬüikliklerin yaŬüanmasına yol açmıŬütı. SavaŬüta aĬüır nüfus kaybına uĬürayan birçok Avrupa ülkesi ise, üretim merkezli politikaları için ihtiyaç duydukları iŬü gücünü karŬüılayamıyordu. ìñzellikle Batı Avrupa ülkelerinde nüfus artıŬüının çok düŬüük düzeylerde olması ve nüfusun yaŬülanması zamanla bu açıĬüın daha da büyümesine yol açmıŬütı. Bu ülkeler arasında, Almanya, İngiltere, Hollanda ve yaŬüadıĬüım Belçika baŬüta gelmekteydi.

ìúç yıl, olmadı beŬü yıl kalır, biraz para biriktirip memlekete geri döneriz düŬüüncesiyle Batı Avrupa ülkelerine doĬüru baslayan iŬüçi göçü yaklaŬüık 50 yılı geride bıraktı. Belçika’ya ilk Türk iŬüçileri 1960′lı yıllarda geldiler. Bu iŬüçilerin büyük bir kısmı Limburg ve Vallon bölgelerinde bulunan maden ocaklarında çalıŬümaya baŬüladılar. Bir bölümü de büyük Ŭüehirlerdeki tekstil fabrikalarında iŬüe baŬüladı. Göç baŬüladıĬüında bunun geçici bir dönem olacaĬüı düŬüünülmüŬütü. Göçmen iŬüçiler para kazanıp Türkiye’ye temelli dönüŬü yapma düŬüüncesindeydi; ama gerçekte böyle olmadı. Aile birleŬüimi yasasıyla göçmen topluluĬüunda artıŬü olunca, Belçika devleti 1974′te göç anlaŬümasına son verme kararı aldı. Sonuç olarak iŬüçi vatandaŬüların %70′i Türkiye’ye geri dönme isteĬüinden vazgeçti. Geçici bir süre için Belçika’ya gelmiŬü, daha sonra oraya yerleŬümiŬü ve kendilerine bir hayat yolu çizmiŬü olan Türk vatandaŬülarına hala göçebe demek yanıltıcı olmaktadır. Bu kiŬüilerden ‘yeni Belçikalılar’ diye söz etmek daha doĬüru bir yaklaŬüım olacaktır.

Yeni Belçikalıların beraberlerinde getirdiĬüi yenilik ve sosyo-kültürel talepler, yaŬüanılan deĬüiŬüikliĬüe henüz hazır olmayan yerli vatandaŬülar ve Belçika hükümeti için çeŬüitli zorluklara yol açtı. ìáoĬüunluĬüu Hristiyan olan Belçika’ya, Türkler ve onlarla aynı dönemlerde, aynı amaçlarla gelen Faslılar İslam dinini getirdiler ve tanıttılar. Bir diĬüer zorluk ise, çoĬüu göçmen Türklerin aynı yöre ve kesimlerden gelmeleriydi. Bu, daha sonra, kendi içlerine kapanmalarını, yerel halkla iliŬükiye geçmemelerini ve dolayısıyla Belçika’daki yaŬüam tarzına tam olarak uyum gösterememelerini beraberinde getirdi. Söz konusu kopukluk, her iki taraf için, özellikle gelecek nesilleri etkileyecek ciddi sıkıntılar yarattı. ìñrneĬüin gençlerimiz Flamanca ve Fransızcaya yeterince hakim olamamakta ve bu durum Belçikalı vatandaŬülarla saĬülıklı iletiŬüim kuramamalarına yol açmaktadır. Dil yetersizliĬüi sadece saĬülıklı iletiŬüimi engellemekle kalmıyor, daha birçok alanda sorunlara yol açıyor. En önemlisi de gençlerimizin eĬüitim düzeyiâ¬Ä¦

Günümüzde Belçika’ da yaŬüayan Türklerin eĬüitim seviyesi birinci ve ikinci kuŬüaĬüa göre daha ileri olsa da istenilen düzeyde deĬüildir. Bunun en büyük nedeni, halen birçok öĬürencinin Fransızca ve Flamancada zorluk çekmeleridir. 2009 yılında yapılan bir araŬütırmaya göre, Belçika’ da yaŬüayan Türklerin %81′ i çocuklarının yüksek öĬüretim görmesini arzu ediyor. Ancak ne yazık ki, yüksek öĬüretim gören Türk öĬürenci sayısı %3′lerin altında seyrediyor.

Türk gençleri arasında okuyanların oranının çok düŬüük olmasının gerekçesini birkaç kelimeyle özetlemek gerekirse Ŭüöyle söyleyebiliriz: İyi bir ilkokul eĬüitimi almadan ortaokulda, iyi bir ortaokul eĬüitimi almadan lisede, iyi bir lise eĬüitimi almaksızın da üniversitede baŬüarılı olunamaz. Aslında problemin temeli daha anaokulunda baŬülıyor. Ailelerin %40′ ı çocuklarının kaydını yabancı asıllı çocukların yoĬüun olduĬüu okullara yaptırıyor ve büyük bir çoĬüunluk çocuklarını düzenli olarak okula göndermiyor. Durum böyle olunca da, Türk asıllı çocuklar, yaŬüıtları çocuklara kıyasla öĬüretim hayatlarına ister istemez bir adım geriden baŬülamak zorunda kalıyorlar.

Dil yetersizligi haricinde, Belçika’ da doĬüup büyüyen Türk gençlerinin üniversite eĬüitimine gereken önemi vermemelerinin muhtemel nedenlerinden birisi de, Belçika devletinin saĬülamıŬü olduĬüu sosyal olanakların olumsuz etkisidir. Eski Türkiye Cumhuriyeti Brüksel Büyükelçisi bir konuŬümasında Ŭüöyle demiŬüti: “Gençlerimiz eĬüitime pek fazla ilgi göstermiyorlar. Bundan dolayı ben daima kendilerine tavsiyelerde bulunuyorum. Ancak Belçika’nın saĬülamıŬü olduĬüu sosyal imkanlar bizim gençler üzerinde menfi etkide bulunuyor. Mesela burada iŬüsizlik parası var. Maalesef bizim vatandaŬüımız bu iŬüsizlik parasına daha fazla meyil eder duruma gelmiŬü”. Yani Belçika’da okuyan ve okumayanlar arasında bir farkın olmadıĬüı düŬüünülmektedir. BeŬü yıl okuyup 300 Euro fazla kazanacaĬüıma okumasam da olur düŬüüncesi vardır.

AraŬütırmalar Belçika’da yasayan Türklerin, diĬüer etnik gruplara nazaran, kendi ülkeleriyle daha yoĬüun baĬüları olduĬüunu göstermektedir. Verilere göre gençler evleneceklerinde gelinlerin %75′i, damatların ise %70′i Türkiye’den getirilmektedir. Türkiye’den ev, arsa almakta, Türk iletiŬüim araçlarına ve Türkiye siyasetine ilgi göstermektedirler. Bunlar elbette güzel, ama ithal gelin ve damatların beraberlerinde zorluklar getirdiklerini gözden kaçırmamalıyız. Yeni gelen gelin ve damatlar dil sorunları yaŬüıyor. Yeni geldikleri ülkenin kültürüne pek kolay uyum saĬülayamıyorlar. Durum böyle olunca da, kendi çocuklarının eĬüitimine, dil öĬürenmesine katkıda bulunamıyorlar.

Bir ülkede yaŬüayan yabancıların, yaŬüadıkları ülkeye yönelik besledikleri duygu ve düŬüünceler, o ülkeden ne bekledikleri ve kendilerini o ülkeye ne kadar baĬülı hissettikleriyle iliŬükilidir. Bu durumda belirleyici olan ise, yabancılardan ziyade, o ülkenin yabancılara yönelik uyguladıĬüı politikalardır. Göçün ilk yıllarında göçmenlerin ve ailelerinin Belçika’ya uyumlu bir Ŭüekilde dahil edilmeleri zorluklarla geçti. AltmıŬülı yılların ortalarından seksenlerin sonuna kadar göç politikalarından bahsetmek dahi söz konusu deĬüildi. Ancak küçük çaplı, gönüllü olarak çalıŬüanlardan oluŬüan yerel giriŬüimlerden ve gruplardan söz edilebiliyordu. Göçmenlerle ilgilenen ulusal veya bölgesel hiçbir kurum yoktu. Bu gönüllü derneklerden seksenli yıllarda yeni bir sektör oluŬümaya baŬüladı: yetiŬükinler için temel eĬüitim. Bununla birlikte profesyonel bir Ŭüekilde dil kursları düzenlenmeye baŬülanıldı. Göçmenlerin topluma uyum saĬülaması ve kendilerini daha iyi ifade edebilmeleri için bu büyük bir adım oldu.

Seksenli yılların sonunda genç göçmenler hoŬünutsuzluklarını sokaklarda protesto eylemleri yaparak, Ŭüiddete baŬüvurarak belli ettiler. Bu yaŬüananlar Belçika siyasetçilerinin göçmen sorununun farkına varmalarına ve sorunun köklerinin daha derinlerde olduĬüunu anlamalarına sebep oldu. Protesto eylemlerinin çeŬüitli ve gayet geçerli sebepleri vardı; örneĬüin göçmenler aynı mahallelere yerleŬütirilmiŬülerdi ve bu da gettolaŬümaya sebep olmuŬütu. Buna baĬülı olarak da semt okullarında sadece belli bir ülkeden gelenlerin çocukları çoĬüunluĬüu oluŬüturuyordu. Yani bazı okullara hemen hemen sadece Türk çocuklar, bazılarına da sadece Faslı çocuklar gidiyordu. Bu durum söz konusu okullarda Flamanca ve Fransızca dillerinin tam anlamıyla öĬüretilmesine engel olmaktaydı. Az önce de bahsettiĬüim gibi Belçika’da yaŬüayabilmeleri için olmazsa olmaz önemde olan Fransızca veya Flamancayı tam olarak öĬürenmemiŬü bir nesil, hatta nesiller yetiŬümiŬüti; ve ne yazık ki bu eksikliĬüin telafi si pek mümkün deĬüildi.

Bu sorun gençlerimizin yüksek öĬüretime geçiŬü yapmalarında da güçlüklere yol açtı. Fakat dil yetersizliĬüinin tek engel olduĬüunu iddia etmek gerçekleri tam olarak analiz etmemizi olanaksız kılar. ìñĬürenci danıŬüma merkezlerinin yanlıŬü yönlendirmelerini de gözden kaçırmamamız gerekir. Genel olarak göçmen öĬürencilere yüksek eĬüitim almalarını tavsiye etmiyorlardı. Yani bu noktada gençlerimiz açık bir ayrımcılıĬüa, hatta tabiri caizse yabancı düŬümanlıĬüına maruz kalmıŬülardır. Ayrımcılık sadece eĬüitim hayatlarıyla sınırlı kalmamıŬü aynı zamanda iŬü hayatlarına da fazlasıyla yansımıŬütır. Bu konuları tartıŬümak ve üzerlerinde çalıŬümak üzere, ancak yarım asır sonra,  Entegrasyon merkezleri olarak adlandırılan kurumlar açılmaya baŬülanmıŬütır.

2010 yılında artık dördüncü nesilden bahsetmem mümkün; ama maalesef varılan noktanın pek de iç açıcı olduĬüunu söyleyemeyeceĬüim. EĬüitim ve istihdam alanlarında hala önümüzde aŬümamız gereken çok uzun bir yol var. Bu ikinci hususu biraz daha açmak istiyorum. Ekonomik açıdan Avrupa’daki Türkler son derece önemlidir, çünkü önemli bir tüketici topluluĬüu oluŬüturmaktadır. Kırk yıl önce gelen Türklerin tek bir amaçları vardı: mümkün olduĬüunca çok para kazanmak, Türkiye’de yatırım yapmak veya Türkiye’deki ailelerine maddi yardım saĬülamak. Daha sonra aile birleŬüimi yasasıyla bu düŬüünceler deĬüiŬümeye baŬüladı. Gurbetçilerin eŬü ve çocukları da Belçika’ya geldikten sonra tüketimlerinde ciddi artıŬülar oldu. Türkler yavaŬü, yavaŬü iŬüyerleri açmaya, mal mülk sahibi olmaya baŬüladılar. Sosyal ve kültürel faaliyetler de hız kazandı. ìáoĬüu Belçika’ da doĬümuŬü çocuklar okula gidiyorlardı. İlk Türk doktorları, avukatları, mühendisleri, öĬüretmenleri mezun oluyordu. Belçika artık birçok göçmen için ikinci bir yurt olmaya baŬülıyordu. Bu vatandaŬülar artık ülkelerine geri dönme düŬüüncesinden vazgeçiyorlardı.

Ne var ki daha önce belirttiĬüim gibi durum tozpembe deĬüildir. Aksine Türk vatandaŬülarımızın istihdam alanında da aŬüması gereken pek çok sorun vardır. 2001 verilerine göre Avrupa’daki 3.767.000 Türk vatandaŬüın sadece %32,8′i iŬü sahibidir. Bu rakamlar vatandaŬülarımızın çoĬüunun iŬüsizlik sorunu yaŬüadıĬüını göstermektedir. Buna yol açan nedenlerden sadece bir kaç tanesi: 1) kadınlarımızın büyük bir bölümünün çalıŬüamaması 2) iŬüverenlerin ayrımcılıĬüı 3) gençlerin yüksek oranda eĬüitimsiz olmaları..

Maalesef ikinci nesil Türkleri yüksek makamlarda görme ihtimali çok düŬüüktür. VatandaŬülarımız daha çok eĬüitim gerektirmeyen iŬülerde çalıŬümaktadır. Bu yüzden eĬüitimin öneminin altını bir kez daha çizmek ve bu konuya biraz daha deĬüinmek isterim. EĬüitimde ciddi ve zamanla gitgide büyüyen bir eksiklik ve bir sıkıntı yaŬüanmaktadır. Yabancı uyruklu öĬürencilerin yüksek eĬüitime ilgisi yetersizdir. Yüksek öĬüretim gören Türklerin sayısı sadece %3′e ulaŬüamamaktadır. Bu içler acısı durumun nedenlerinden bir tanesi de gençlerin iŬü bulmakta her halükarda ayrımcılıkla karŬüılaŬüacaklarını düŬüündükleri için, emek sarf etme gereĬüi duymamalarıdır. Bazı gençlerin ise üniversiteye geçiŬüi olanaklı kılan düzeyde bir lise diplomaları olmadıĬüından yüksek öĬüretime baŬüvuramadıklarını görmekteyiz. AraŬütırmalar iŬüsiz ailelerin çocuklarının okuldaki performansının, çalıŬüan ailelerin çocuklarına göre daha düŬüük olduĬüunu göstermektedir. İŬüsizliĬüin ve eĬüitimin seviyesinin düŬüüklüĬüünün muhakkak ayırımcılıkla da ilgisi vardır. Bu ayrımcılık hem Ŭüirketlerde, hem de okullarda görülebiliyor.  ìñrneĬüin,  öĬürenci danıŬüma merkezlerinde öĬürencilerin yüksek öĬüretime devam etmelerine engel olunmaya çalıŬüıldıĬüı tespit edilebilmiŬütir.  Konunun derinine inmek gerekirse, gelen ilk göçmen topluluĬüu küçük bir topluluk olduĬüu için ayrımcılıĬüa uĬüraması pek mümkün deĬüildi. İkinci nesille birlikte yabancılara karŬüı tutumlar da deĬüiŬümeye baŬüladı. Yabancı topluluklar iŬü alanlarında dıŬülandı. Bu insanlara iŬü verilmesi de, bazı kahvehanelere girmeleri de engellenmiŬütir. Bu yüzden 1998 yılında ırkçılıĬüa ve yabancı düŬümanlıĬüına karŬüı yasa parlamentoda kabul edilmiŬütir.

Bu tarihten sonra yasaya aykırı olan faaliyetler sorgulanabilecek ve cezalandırılabilecektir. Yasanın 10. yıldönümünde suç teŬükil eden faaliyetlerin %96′ sının cezasız kaldıĬüı fark edilince, yasa tartıŬümaya açılmıŬü ve sonunda 1994 yılında bazı yeni maddeler eklenmiŬütir. Daha sonra 2003 yılında gözden geçirilip tekrar deĬüiŬütirilmiŬütir. Bundan böyle ırkçılık ve yabancı düŬümanlıĬüı yaptıĬüı iddia edilen kiŬüi bunun aksini ispat etmekle hükümlüdür. Ayrıca ırkçılıĬüa ve yabancı düŬümanlıĬüına teŬüvik etmek de yasal olarak suç olarak tanımlanmaktadır. IrkçılıĬüa teŬüvik eden siyasi partiler de kapatılabilecektir. Nitekim geçtiĬüimiz yıllarda Flaman bölgesinde bir parti bu nedenle kapatılmıŬütır.â¬Ä¬ù

BİZ, BİRBİRİMİZİ DİNLERİZ; FİKİRLERE SAYGIMIZ VAR

Danimarka Parlamentosu Sosyal Demokrat Milletvekili Hüseyin Araç, konuŬümasına Türk göçmenlerin Danimarkaâ¬Ä¬ôdaki yaŬüam koŬüullarını anlatarak baŬüladı. ìáorumâ¬Ä¬ôda 1956 yılında doĬüduĬüunu, 1972 yılında  da Danimarkaâ¬Ä¬ôya gittiĬüini belirten Araç: â¬Ä¬úBabam oradaydı, Türkiyeâ¬Ä¬ôdeki olaylardan kaygılandıĬüı için beni yanına aldı. Hep â¬Ä¬òbirkaç yıl sonra dönerizâ¬Ä¬ô diyordu. ìñnceleri onun gibi düŬüünüyordum ben de. Ama bir süre sonra bir daha Türkiyeâ¬Ä¬ôye dönemeyeceĬüimize kanaat getirdim. Buna karŬüılık, temennisine hiç karŬüı çıkmadım. O dileĬüi hep paylaŬütım. Ŭûunu belirtmeliyim: Bu yalnızca babamın deĬüil, birinci kuŬüaĬüın ortak hayaliydi. Orada biraz para kazanıp Türkiyeâ¬Ä¬ôye dönme hayali ile yaŬüadı bu kuŬüak. İkinci kuŬüakta ise durum tamamen deĬüiŬüti. Artık Türkiyeâ¬Ä¬ôye dönmeyi çok fazla isteyen yoktu. İki kuŬüak arasındaki farklılıklar önemli boyutlarda. ìñrneĬüin babam, okuyup yazmayı askerlikte öĬürenmiŬü. Annem ise ne okumayı, ne de yazmayı biliyordu. Buna karŬüılık, üçüncü kuŬüaĬüı oluŬüturan kızım ilkokuldan, liseye ve üniversiteyi kadar tamamen devletlin olanaklarıyla eĬüitim görerek göz hekimi oldu.  Bundan daha iyi â¬Ä¬òuyumâ¬Ä¬ô olabilir mi?

Birinci kuŬüak, orada yapamadıĬüı için ancak dönmeyi düŬüünebilirdi. EĬüitimsizdi, yalnızca kaba iŬülerde çalıŬüabiliyordu. Oysa ikinci kuŬüak daha iyi bir konum edindi. ìáünkü eĬüitim devletin iŬüi kabul ediliyor orada. Göçmen baba ve anneye çocuĬüun okulu hiçbir Ŭüekilde yük getirmiyor. Mesela bize Türkçe öĬürenelim diye, yalnız Türkçe de deĬüil ne istersen, öĬüretmen saĬülıyor. ìñĬüretmenin ücretini de devlet ödüyor. Sana düŬüen öĬürenmek. Yalnız Danca, baŬüka dil öĬüretmem de demiyor. İster Türkçe, ister Almanca, istersen Fransızca öĬürenmek iste, engel yokâ¬Ä¦

Sendikal haklar bakımından bir cennet sayılabilir Danimarka. Toplu sözleŬümelerde deĬüiŬümeyen maddedir: çalıŬümayan ücretinin yüzde 90â¬Ä¬ôının alır! Güzel deĬüil mi? Mültecilerin hep haklarını savundum orada. Ama alavereci, dalavereci mülteciyi neyleyim ben? İŬüsizlik yardımıyla, sosyal yardımla geçinmenin yolunu buluyor. Ne çalıŬüıyor, ne okuyor, ne eĬüitim istiyor. İstediĬüi yalnızca para! Ama bu çark nasıl döner? Dönmüyor tabii, dönmez de. O zaman sıkıntı baŬülıyor.

Bütün Batı Avrupa ülkelerinde sıkıntı var. ìáalıŬümayan insana, çalıŬüana verdiĬüin ücretin yüzde doksanını verirsen ìáin ve Hindistanâ¬Ä¬ôla rekabet etme Ŭüansın olmaz. Ŭûöyle bir farklılık var, Bilgi toplumundan söz ediyoruz. Danimarka bir bilgi toplumudur. Nüfusun yüzde 94â¬Ä¬ôü üniversite mezunu, kadını erkeĬüiyle.  Böyle olduĬüu için bu kadar haklar var orada. Böyle olduĬüu için sokaklarda insanları biber gazıyla, tazyikli suyla yola getirme derdine düŬümüyor kimse. Böyle bir toplum kolay çökmez!

Mesela, benim ülkemde hiç kimse parti liderinin iŬüaretiyle ne milletvekili olmayı, ne  partide ya da devlette, kamuda her hangi bir makam sahibi olmayı bekler. ìáünkü böyle bir Ŭüey olmaz. ìáünkü böyle bir isteĬüi olanı küçümserler. Böyle bir isteĬüi yerine getirmeye kalkıŬüacak genel baŬükanı da küçümserler benim ülkemdeâ¬Ä¦

Pekiyi nasıl oluyor, nasıl yapılıyor orada politika? Partide, hangi partideysen, belli bir süre sıradan üye olarak çalıŬüırsın, iki yıl, üç yıl. Herhangi bir görev için aday olduĬüun zaman, parti senin gibi tüm adayların bir listesini yapar ve tek, tek bütün üyelerine gönderir. ìúyeler, listeyi inceler ve bu geniŬü listeden kendi listesini çıkarır. ìúyenin yaptıĬüı bu liste partinin il merkezine, genel merkezine filan deĬüil, doĬürudan notere gider. Partinin listenin nasıl ŬüekillendiĬüinden haberi bile olmaz, noterlik resmi sonucu açıklayıncaya kadar.  Parti ne yapar? ìúyelerinin belirlediĬüi bu son listeyi seçmenin önüne koyar. İŬüte â¬Ä¬òbenim adaylarım bunlardırâ¬Ä¬ô der!..

Partinin genel baŬükanı benim üye olduĬüum yerel örgüte dese ki, â¬Ä¬òArkadaŬülar; bu Hüseyin arkadaŬü benim için çok önemli. Biraz kollasak da listenin iyi bir yerinde yer alsaâ¬Ä¬ô dese, en dibe düŬümese de bir anda on sıra aŬüaĬüıya düŬüer yerim.

Biz birbirimizi dinleriz. Fikirlere saygımız var. Halk seçimlerde partileri izler, dinler, programlarını, önermelerini kıyaslar kararını verir. Burada (Türkiyeâ¬Ä¬ôde) bu biraz eksik. Türkiyeâ¬Ä¬ôde baŬübakan olsam ilk iŬü olarak Ŭüunu yapardım: DoĬüu bölgemizden kamyonlara doldurulup sıĬüır taŬüınır gibi Batıdaki çiftliklere taŬüınan insanların durumuna müdahale ederdim. Ŭûantiyelerde, çimento torbalarını örtünüp yatan insanların durumuna müdahele ederdim. â¬Ä¬òYahu Ŭüuraya bir kulübecik olsun yapamaz mısın?â¬Ä¬ô derdim. Yap arkadaŬü Ŭüuraya bir kulübe, Ŭüu insanlara yemek ver, sıcak bir çorba ver, bunlar da bizim insanımız!..

Avrupaâ¬Ä¬ôda siyaset yapan Türklerin durumuna bakarsak; yüzde 90 oranında sosyal demokrat partilerden baŬülayıp sola doĬüru gider. Fakat çok tuhaftır: Danimarkaâ¬Ä¬ôda bizim seçmen orada ırkçılıĬüa karŬüıdır, ırkçı partinin adayını asla dinlemez. Irkçı partinin söyleminden de nefret eder çünkü. Ama Türkiyeâ¬Ä¬ôye gelince aynı hassasiyeti yok olur gider. ArkadaŬü ırkçılıĬüa karŬüıysan orada, burada da karŬüı ol, ne olur! Türk seçmen asla ŬüaŬümaz, Danimarkaâ¬Ä¬ôda ayırımcılıĬüa karŬüı ve insan haklarından yana olan partileri tutar. Oyunu onlara verir, Türkiyeâ¬Ä¬ôde gelir saĬü partiye oy verir. Bunu hiç anlayamıyorum arkadaŬülarâ¬Ä¦

â¬Ä¬òIrkçı partiâ¬Ä¬ô dedim, ama â¬Ä¬òiyi ırkçılarâ¬Ä¬ô da diyeceĬüim. Aslında hiçbir ırkçı â¬Ä¬òiyiâ¬Ä¬ô deĬüildir. Hiçbir ırkçı için â¬Ä¬òiyiâ¬Ä¬ô demem asla, ama Ŭüu örneĬüi vermek zorundayım: Millitvekili seçildiĬüimde bazı tehditler almaya baŬüladım. O sırada ırkçılar böyle bir rüzgar estiriyorlardı. Zarf içinde kurŬüun (mermi) filan gönderdiler. â¬Ä¬òAyaĬüını denk alâ¬Ä¬ô gibisinden. Irkçı partinin sözcüsü , bunu yapanları kamuoyu önünde lanetleyip suçladı ve böylesi davranıŬülara karŬüı yanımda olacaĬüını açıkça gösterdi. DiyeceĬüim, ırkçı da olsa demokrasiye, demokrasinin ideallerine ve demokrasi düŬüüncesine saygısı var!…

Danimarkaâ¬Ä¬ôda â¬Ä¬òsaĬüâ¬Ä¬ô veya â¬Ä¬òsolâ¬Ä¬ô demiyoruz biz. Bunun yerine â¬Ä¬òKırmızıâ¬Ä¬ô ve â¬Ä¬òmaviâ¬Ä¬ô diyoruz.  Benim ülkemde Ŭüu an, kırımızı blokla mavi blok arasındaki oy farkı yalnızca yüzde 3 dolayında. Oysa yabancılar; göçmenler bilinçli oy kullansalar bu fark bir anda yüzde 10 düzeyinde olur.

Gelecek seçimlerde Avrupa Parlamentosu milletvekili olmak için adaylıĬüımı koyacaĬüım. Belki baŬüka ülkelerde baŬüka Türkler de adaylıklarını koyacaklar. Belki de seçimlerden sonra 5 veya on Türk milletvekili göreceĬüiz orada. Onun için deĬüerli canlar, â¬Ä¬òEnseyi karartmayalımâ¬Ä¬ô derim. Bir de, arkadaŬülar, muhalefet hep yanlıŬü söylemez. Muhalefet bazen dosdoĬüruyu söylemiŬü olabilir. Bunu kabul etmek kimseyi küçültmezâ¬Ä¦ â¬Ä¬ú

TìúRKİYE ABâ¬Ä¬ôYE GİRMELİ Mİ? BENCE HAYIR

SöyleŬüide son konuŬümayı AŬüaĬüı Saksonya Eyaletiâ¬Ä¬ône baĬülı Delmenhorst Hür Demokrat Parti (FDP) İl Genel Meclis ìúyesi ve Grup BaŬükanvekili Murat KalmıŬü yaptı. KarakaŬüâ¬Ä¬ôın â¬Ä¬úAvrupaâ¬Ä¬ôdaki liberal plitikacımızâ¬Ä¬ù diye tanıttıĬüı KalmıŬü, konuŬümasına yerel seçimlerde Alman seçmeninin tavrını deĬüerlendirerek baŬüladı. KalmıŬü, Almanyaâ¬Ä¬ôda özellikle belediye seçimleri ile il genel meclisleri seçimlerinde seçmenin kiŬüilere deĬüil, uygulamalarına ve önermelerine baktıĬüını, bunun da YeŬüil Partiâ¬Ä¬ôden baŬüladıĬüı siyaseti FDPâ¬Ä¬ôde sürdürmesinde etken olduĬüunu söyledi.

KalmıŬü sözlerini Ŭüöyle sürdürdü:
â¬Ä¬úAlmanyaâ¬Ä¬ôda 1971 yılında doĬüdum. Annem ve babam 1969 yılında Vanâ¬Ä¬ôdan Bremenâ¬Ä¬ôe gelmiŬüler. Ben üçüncü kuŬüaktanım.  Babamın Almanyaâ¬Ä¬ôdan bütün beklentisi bir süre çalıŬüıp Türkiyeâ¬Ä¬ôye dönmekten baŬüka bir Ŭüey deĬüildi. Ama 45 yıl çalıŬütı orada, emekli oldu, emekli ikramiyesini de aldı ama Türkiyeâ¬Ä¬ôye gene de gelemedi. Emekli maaŬüı 650 Euro. Bu para Almanya için çok düŬüük, fakat orada emekli olanlar buradaki gibi maaŬülarının yüzde 60â¬Ä¬ôını, 70â¬Ä¬ôini deĬüil ancak küçük bir kısmını alabilir. Bunun Avrupaâ¬Ä¬ôda genel bir durum olduĬüu söylenebilir. Babam ve annem ne benim ne de ablamın eĬüitimi ile ilgilendiler. Buna çok fazla imkanları da yoktu. Ayrıca çok gerekli de görmüyorlardı. Ben itfaiye akademisinde okudum, okul biter bitmez de çalıŬümaya baŬüladım. Aslında, biz ikinci ve üçüncü kuŬüak hazıra konduk! Avrupaâ¬Ä¬ôda asıl sıkıntıyı çeken bizden öncekilerdirâ¬Ä¦

Ŭûu an Almanyaâ¬Ä¬ôda Türklerden 5 Federal Milletvekilimiz, bir Eyalet bakanımız, bir de genel baŬükanımız (YeŬüiller Partisi Cem ìñzdemir) var. Bu sayıların önümüzdeki yıllarda daha da artacaĬüını öngörebiliriz. ìáünkü eĬüitimli Türklerin sayısı artıyor. Sosyal problemlerle daha çok ilgileniyorlar. Toplumda dikkat çekiyorlar. İyi projeleri varsa, ilgi de uyandırıyorlar. Sosyal düŬüünen bir insanım. Bir dönem milletvekilliĬüi yaptım. İki dönemdir de il meclisi üyesiyim. Bu mecliste partimin grup baŬüvekiliyim. Bana kalırsa, Türk milletvekillerinin daha çok çalıŬüması lazım. Sonuçta bir â¬Ä¬òkara kafaâ¬Ä¬ôsın, Türksün! Partide kabul görmen, Alman seçmenin de seni tanıması için, diĬüer milletvekillerinden çalıŬükanlıĬüınla, üretkenliĬüinle ayrılman lazım.

Mesela, özürlülere iliŬükin bir proje hazırladım ben. Bu projeme liberaller sahip çıktıĬüı için, ben de onlara gittim. Buna raĬümen, yani partimden ayrılıp oraya gitmeme raĬümen, ikinci seçimde oylarım beŬüe katlandı. Demek ki, ne olursa olsun çalıŬümak gerekiyor. ìáalıŬüırsanız önyargıları da kırabiliyorsunuz.

YaŬüadıĬüım bir olay var: Murat Kaya adındaki bir yurttaŬüımız Türkiyeâ¬Ä¬ôden Almanyaâ¬Ä¬ôya dönerken Sırbistanâ¬Ä¬ôda bir trafik kazası geçiriyor. O kaza nedeniyle bu ülkede iki yıldır hapishanede yatıyor. Orada resmen çürütülüyor. Ailesi burada ne kadar uĬüraŬümıŬüsa da, pek bir Ŭüey yapan olmamıŬü anlaŬüıyan. Benim haberim olduĬüunda telefonla hemen parti baŬükanıma bildirdim. Hemen durumuyla ilgileneceĬüini söyledi. Almanya cumhurbaŬükanına mesaj ilettim, bir dakika bile geçmedi aradan bana döndü (telefonla aradı). Ne olduĬüunu ayrıntılarıyla dinledi benden. DüŬüünebiliyor musunuz, Almanya CumhurbaŬükanı bir Türk vatandaŬüının telefonuna dakika içinde dönüyor! Türkiyeâ¬Ä¬ôde ise sayın BaŬübakanâ¬Ä¬ôa, Sayın CumhurbaŬükanıâ¬Ä¬ôna, Sayın Egemen BaĬüıŬüâ¬Ä¬ôa ve baŬüka yetkililerimize mesajımı iletmeme karŬüılık, bugüne kadar dönen (arayan) hiç kimse  olmadı!

Sanıyorum demokrasi budur. Bir vatandaŬüınızın bir sorunu varsa, onu hem iletmesi hem de en kısa zamanda yanıtını almasıdır.

Burada, bir yakınıma sordum, â¬Ä¬òSeçimlerde kime oy vereceksinâ¬Ä¬ô diye, â¬Ä¬òOyumu Ŭüu partinin liderine vereceĬüimâ¬Ä¬ô dedi. â¬Ä¬òNeden, baŬükasına deĬüil de ona veriyorsunâ¬Ä¬ô diye sordum. Cevabı Ŭüöyle oldu: Valla bu adamda iŬü var!…

Programı nedir, biliyor musun? Senin en öncelikli meselelerin hakkında ne düŬüündüĬüünü biliyor musun? Hayır! O zaman, besbelli ki seçimini iyi yapamazsın. Seçimini iyi ve doĬüru yapamıyorsan, demokrasi de olmazâ¬Ä¦

Deniliyor ki, Avrupaâ¬Ä¬ôda insanlarımıza sahip çıkılmıyor! Buradaki insanlarımıza sahip çıkılıyor mu pekiyi? Buradaki insanına sahip çıkmayan, Avrupaâ¬Ä¬ôdakine sahip çıkar mı?

Bunlardan sonra, kendime Ŭüu soruyu soruyorum: Türkiye Avrupa BirliĬüiâ¬Ä¬ône girmeli mi?

Bence hayır!

Demokrasiyi yaŬüamamız ve yaŬüatmamız lazım önce. O zaman her Ŭüey iyi olacak..â¬Ä¬ù

KalmıŬüâ¬Ä¬ôın konuŬümasının tamamlamasından sonra söyleŬüide soru ve yanıtlara geçildi.

İlgili yazılar:

Bunlara da bakabilirsiniz...

Yorumlayın