Her işin bir layığı, ehli olmalı değil mi?
AKP İl Başkanı Sedat Yalçın da, yaptığı çalışmalarla görevinin ehli ve layığı olduğunu kanıtlıyor.
Pek çokları karizmatik bulsa da, kabadayı duruş ve söylemlerinden dolayı hoşlanmadığım Başbakan Recep Tayyip Erdoğan’ın şimdiye kadarki uygulamalarından, bir sigara konusundaki tavrına tam destek verdim, bir de partisinin Bursa il başkanlığını Sedat Yalçın’ın yürütmesi konusundaki kararlılığına…
Kongre sürecinde nasıl oldu da Sedat Yalçın ekarte edildi, yerine Nagip Vardar getirildi, siyaseti yakından takip edenler biliyor.
Tekrarlamaya gerek yok ancak Sedat Yalçın’ın performansının, bir il başkanının, hatta bir milletvekilinin bile ötesinde olduğunu görmemek, görüp de bunu takdir etmemek haksızlık olur.
Zira AKP’nin il başkanı halen Nagip Vardar olsaydı, referandum sürecinde partinin Bursa’da işi çok zor olurdu.

* * *

“Anayasa değişikliğine evet” propagandası çerçevesinde Yalçın’ın geçen hafta sivil toplum örgütlerinin başkanlarına yaptığı sunumu dinlemiştim. Dün de basın mensuplarına özel bir davet yapıldı. Katıldık, yeniden dinledik Yalçın’ı…
Kapıda karşılayan Cennet Canklılıç’a sordum, “Aynı sunum mu?” diye…
“Hayır, o biraz daha teknikti…” deyince dayanamadım:
“Gazetecilerin kafası basmaz diye daha mı sadeleştirdiniz sunumu!?”

* * *

Gel de, Aziz Nesin’i anma şimdi!
İşinde gücünde, ekmek derdinde olup da, referandumda neyi oylayacağını bilmeyen vatandaşa bakış çok net belli…
Aziz Nesin’in Türk halkı için doğrudan söylediği, anayasa değişikliği paketiyle dolaylı olarak söyleniyor bugün…

* * *

Anayasa değişikliğine neden evet denmesi gerektiğini ayrıntılı biçimde aktarıyor Sedat Yalçın… Kafası karışık olanları “evet” demeye ikna edecek donanıma sahip… İkilemde olan ve Sedat Yalçın’ı dinleyen düşüncesini “evet” olarak netleştirir.
Sıkmıyor, uyutmuyor.
Hatta kürsüdeyken, masalarda kendi aralarında konuşup dikkat dağıtanları susturmak için gözlerini dikiyor, tonlamayı değiştirip kendisine odaklanmalarını sağlıyor.
Anayasa değişikliğiyle ilgili anlattıklarına gelince…
Sorulacak pek çok soru, eleştirilecek pek çok nokta var. Hangi birisini yazsak ki?
12 Eylül darbe anayasasıyla çok ağır bedeller ödendiğini söylerken, mağdurların ilk başında üniversitelerden atılan öğretim üyelerini göstermesi, en dikkat çekici çelişkiydi örneğin…
Şöyle ki;
Üniversitelerde hem öğretim üyeleri, hem öğrenciler açısından büyük mağduriyetler yaratan 1981 ürünü YÖK’ün değişiklik paketinde yer almaması, 12 Eylül ile hesaplaşma konusundaki samimiyetsizliğin çarpıcı göstergesi…
Niye?
YÖK artık her yönüyle hükümetin kontrolünde de ondan…
Ayrıca, “memurlara toplu sözleşme hakkı”, evet demek için gösterilen gerekçeler arasında önemli yer tutuyor da…
“Peki ya grev hakkı?” sorusuna, “Grev hakkı da gelecek inşallah!” yanıtını veriyor Yalçın…
Bu yanıtın, bürokrasi için kullanılan “Bugün git yarın gel” anlayışından ne farkı var?

İlgili yazılar:

Bunlara da bakabilirsiniz...

Etiketler:
 

Yorumlayın