Kanser nedeniyle düşen memeyi kedi yemiş!

  • Bu hafta konuğumuz Ali Osman Sönmez Onkoloji Hastanesi Başhekim Yardımcısı Op. Dr. Ceyhun İrgil… Özgeçmişini yazmaya kalksak buraya sığdıramayız. Sağlık dışında, kültür ve sanatta da var o…
  • Meme kanseri konusunda yaptığı çalışmalarla dikkat çekiyor İrgil… Bu yıl Uluslararası Genç Girişimciler Yarışması’nın Türkiye ayağında “Kişisel Başarı” ödülüne layık görüldü. Bir ay geçmeden fotoğraf ödülü aldı.
  • Diyor ki İrgil: “Hasta yakını bizden ölümsüzlüğü istiyor. Biz sadece ölümü erteliyoruz. Ama hasta kaybedildiğinde tepki duyacak biri aranıyor. O anda günah keçisi genellikle doktor oluyor.”
  • “Bir meme, tümörden ötürü çürür ve düşer mi? Bir insanın memesini kedi kaçırabilir mi? Kedi kaçırmış memeyi. Gemlik’te üstelik… ‘Getirin de parçayı tahlil yapalım’ dedik, getiremediler.”
  • “Kadının üç memesi var. 50 yaşlarında. ‘Ağrıyor’ diye geldi. Doğuştan, olabilir. Ama 50 yıldır hiç merak etmedin mi bunu? Bana verdiği cevap çok ilginçti. Bütün kadınların böyle değil mi?”

İki aydır peşinde koşuyorum röportaj için. Çok da istekli değildi aslında. Reddetse beni kıracak. Kabul etse, sürekli göz önünde olmak rahatsız ediyor kendisini.
Ama en sonunda anlaşıyoruz ve öğle saatine yakın giriyorum, Ali Osman Sönmez Onkoloji Hastanesi Başhekim Yardımcısı Op. Dr. Ceyhun İrgil’in odasına…
Kafamı kapıdan uzatıyorum, içerisi ana baba günü. Dışarıda bekleyebileceğimi söylüyorum, ısrar ediyor, giriyorum.
“Benim her şeyim ortada. Ben hiçbir hasta ve hasta yakınıyla özel görüşmem” diyor.
Özellikle de SSK’lı hastalardan yakınıyor: “Hemen başlıyorlar, ‘Hocam muayenehaneniz nerede?’ demeye. O yüzden kimseyle özel görüşme yapmıyorum.”
Masasının önündeki sandalyede bakımlı bir bayan oturuyor. Yüzündeki çaresizlik ve üzüntüyü görmemek olanaksız.
Dr. İrgil, bu bayanın annesinin durumunu anlatıyor. Karın bölgesinin yarısını almışlar. Yapacak çok fazla bir şey kalmadığını söylüyor. Bakımlı genç kadının yüzündeki gerginlik biraz daha artıyor.

Suç duyurusunda bulunmam lazım!

Odada yaşlı bir amca daha var. Giyim kuşamı, yüzünün kavrukluğu, yakın köylerden birinden olduğunu anlatıyor. Guatr boğazını sarmış. Nefes almasını engellediği, konuşmasından belli…
Ceyhun İrgil diyor ki: “Doktor hatası, ihmali diyorlar. Bak mesela şu amcaya. Bu amca ameliyat masasında kalırsa kim suçlu olacak? Geçecekler televizyon kamerası karşısına, ‘doktor ihmal etti, sapasağlam adam öldü’ diye bas bas bağıracaklar. Benim şimdi savcılığa suç duyurusunda bulunmam lazım, bu hasta ve yakınları hakkında. Şimdiye kadar kendi sağlıklarını ihmal ettikleri için.”
İrgil, bu amcayı başka bir doktor arkadaşına sevk ediyor. Telefonda meslektaşına durumu anlatırken, 30 yıllık guatr olduğunu söylüyor ve “Amcanın çok güzel kallavi guatrı var” diyor. İrgil’in bu esprili yaklaşımı, hastayı bile gülümsetiyor.
Bütün bu gözlemler 10 dakika içinde gelişiyor. İki ayrı hasta, ille de Ceyhun İrgil diyor. Hastanenin girişinde kocaman tabela yok mu, ‘hekim seçme hakkı’ diye… İşte hastalar da bu haklarını kullanıyorlar. Ceyhun İrgil itiraz etmiyor elbette…

Cenaze için izin

Gazeteci ağabeyimiz Niyazi Menteş’in cenazesine gideceğiz birlikte.
“Bir cenazem var ona gitmek zorundayım” diyerek kalkıyor yerinden ama her adımında başka bir hasta dert anlatmaya çalışıyor. Dolabına yöneliyor, ceketi yok. Asistanına soruyor “Benim üstümde bir şey yok muydu?” diye.
Yokmuş, hafif lodos olduğu için ceketsiz gelmiş o gün. Ağır gribal durumları yeni atlatmaya çalıştığım için lahana gibi giyinmişim ben de. Ceket üzerine giydiğim montumu veriyorum doktora.
“Ceket ne ki, bazen yemek yemeyi unutuyorum yoğunluktan” diyor.
Geçenlerde bir pazartesi günü saymış, tam 148 hastaya bakmış.
Ceyhun İrgil’i bilenler bilir, onun bakması, öyle sıradan bakma değildir. Hastayı dinler, anlatır, anlamazsa bir daha anlatır.
Ölmek zor şey…
İrgil, başhekim yardımcısı olarak dış ilişkilerden, Ar-Ge’den, projelerden, Muradiye’deki kanser erken tanı merkezinden, Teras Otel’den ve diğer projelerden sorumlu…
Ulucami’ye doğru giderken Niyazi Menteş’in ölüm şeklinden yola çıkarak, “Ben bazen tanrıya dua ederim, Allahım beni bir kalp kriziyle al diye. Ölmek çok zor bir şey. Kalp kriziyle kolay. Kanserin erken tanısı bu yüzden çok önemli. İstesen de bazen ölemiyorsun. Kanserliysen, bilerek ve bekleyerek, acı çekerek ölüyorsun. Erken teşhis edilip de kurtulanlar çok. İhmal de çok. Eğer birileri savcılığa şikayet edilecekse en çok hastalar ve hasta yakınları edilmeli” diye tekrarlıyor ki, İrgil’in en çok, insanların sağlıklarını ihmal etmesine kızdığı anlaşılıyor.

Bayat balık gibi bakıyor!

Cenazeden sonra Ulucami önünden Çakırhamam’a kadar yürüyoruz ama, telefonu kulağından düşmüyor. Ya bir hasta, ya da hastaneden bir personel… Aracıyla yolda ilerlerken dikkatimi gözlerine veriyorum. Bayat balık gibi bakıyor.
“Ne olacak senin halin doktor?”
“Bilmiyorum böyle gidecek herhalde” deyip ekliyor: “Gönlüm Kent Müzesi’nde, kültürel hareketlerde. Bir yandan Muradiye Külliyesi ile ilgili projelere katılmak istiyorum. Bir yandan sağlık müzesi kurmak istiyorum. Toplumsal projeleri sürdürmek istiyorum. Gönlüm bir taraftan hep köşe yazarlığı yapmak istiyor. Zaman yetmiyor, bir de istiyorum ki, keşke gün 48 saat olsa… Sırf bu yüzden pazar günlerini sevmiyorum, çalışılmadığı için.”
Anlaşılan gün 48 saat olsa da Ceyhun İrgil’e yetmeyecek.

Hastanın bencil olması anormal değil

İnsanlarla iyi iletişim kurmanın bedeli mi bu yoğunluk ve yorgunluk? ‘Keşke bu kadar iyi olmasaydım’ dediği oldu mu acaba hiç?
“Ben iyi olmaya çabalamıyorum ki. Normal davranıyorum. İşimi ve insanları seviyorum. Nedenini bilmiyorum ama insanlara karşı umudumu koruyorum. Bu herhalde hissediliyor ki, çevrem boş kalmıyor.”
Nasıl umutlu olabiliyor anlamadım doğrusu. Örneğin odadaki, guatrı nefes almasını zorlaştıran amcadan umutlu olmak için gerekçe ne olabilir ki? Bunun gibi kim bilir ne örnekler vardır?
“Suiistimal eden de var. Kandıran da var. Hastanın bencil olması anormal bir durum değil. Çünkü o an kendi derdini, sıkıntısını yaşıyor. O yüzden bunlara da hak veriyorum.”
Ajandasını açıyor. Bir günde 10′dan fazla ameliyatın yazılı olduğu sayfaların bazılarında, birkaç dörtlük, hastalarla ilgili özel notlar var.

Sadece ölümü erteleriz!

Bu kadar çok ameliyat insanı yormaz mı? Yorgunluk hata yaptırmaz mı?
“Onu anlatıyorum hastaya. Hep şöyle diyorlar, ‘bizi araya sıkıştıramaz mısınız?’ Kimseyi kırmamaya çalışıyorum ama, sonu yok bunun. Bak, gelecek yıl ocak ayının sonuna kadar listem dolu. Hastalar buna inanmakta zorluk çekiyor. Bunun başka bir yolu vardır diye düşünüyor. Haftada bir iki gün ameliyat yapınca yetişmem mümkün değil.”
Sonra bir klasör dolusu teşekkür mektubunu gösteriyor. Mektup yazma geleneği kalmadığı halde, hastaların oturup mektup yazmış olması, ruhunu okşuyor belli…

Ölümsüzlüğü istiyorlar

İstanbul’da bir profesörün, hasta yakını tarafından öldürülmesi olayını nasıl değerlendiriyor acaba?
“O olayın ardından dekan bey çok güzel bir şey söyledi. ‘Biz tanrı değiliz’ dedi. Hasta yakınlarının, cerrahları tanrı ile kendileri arasına koymaması gerekiyor. Dikkat ederseniz hep ‘önce Allah, sonra sen’ derler. O zaman doktoru ilahlaştırmış oluyor. Senden çok ilahi bir şey bekliyor. Oysa yaptığın insani şeyler. Bilgiyle, bilimle sınırlı. Hastalar seni tanrı yerine koyuyor. Evet doktorlar ve cerrahlar hastanın kaderini değiştirebilir ama, bu hastaya da bağlı. Erken teşhis yaptın mı, kendine iyi bakabildin mi?

Günah keçisi doktor!

Hasta yakını senden ölümsüzlüğü istiyor. Biz ona çözüm bulamayız. Biz sadece ölümü erteliyoruz. Ama hasta kaybedildiğinde tepki duyacak biri aranıyor. O anda günah keçisi genellikle doktor oluyor.
20 yıldır hastadır, başka sorunları vardır. Normalde yolda giderken de ölebilecek biridir, eğer hastanede bir şey olursa, hemen bir ihmal aranıyor.”

Kanserden çürüyüp düşen memeyi kedi kaçırdı!

Memeleri çürümüş, üçüncü memesi çıkmış, içinde 3-4 kiloluk ur oluşmuş, guatrı boğazını sarmış hastaların fotoğraflarını gösteriyor.
“Bunların hepsi Bursa’dan” diyor, “Afrika’dan filan değil, Bursa’nın içinden insanlar…”
Amerika’da doktorların da hasta seçme hakkı olduğunu söylüyor ve bir memesi çürümüş bayanın fotoğrafını gösteriyor. Sadece hastalıklı bölge görüntülenmiş.
“Ne yaparsın bu durumda? Kime gidecek bu hasta. Son nokta artık. Gayet rahat. Bu hale gelinceye kadar beklemiş. Dikkaldırım’da oturuyor. Şehrin içinde yani. Kızı ile damadı evin içinde pis bir koku duyuyor. Diyorlar ki, ‘herhalde fare öldü.’ Koklayarak fark ediyorlar annelerinin bu durumunu. Anne saklıyor çünkü.
İnanılır gibi değil
Bir meme, tümörden ötürü çürür ve düşer mi? Bu dünya çapında haber olur. Bir insanın memesini kedi kaçırabilir mi? Kedi kaçırmış memeyi. Yok meme!.. Bulamadılar, getiremediler memeyi. Hem de Gemlik’te… ‘Getirin de parçayı tahlil yapalım’ dedik, yok getiremediler.”
İnsanın dudağını uçuklatacak hikaye!.. Bırakın hastanın kendisinden duymayı, ikinci ağızdan dinlerken bile karabasan çöküyor insanın üzerine…
Gürsulu bir hastadan çıkarılan kistin fotoğrafını gösteriyor. Devasa bir şey. Bir insan bu kadar büyüyünceye kadar nasıl taşır bunu içinde?
“Bir insanla en çok ilgilenebilecek, yardımcı olacak kişi kendisidir. Sen kendinle ilgilenmezsen, kendini sevmezsen, seni kim senden daha fazla sevebilir ki?”

Cehalet diz boyu!

Kadınların cehaletinden yakınıyor “Bak şimdi şuna” diyor.
“Bu kadının üç memesi var. 50 yaşlarında. Yenişehir’den. ‘Ağrıyor’ diye geldi. Doğuştan, olabilir. Ama 50 yıldır hiç merak etmedin mi bunu? Bana verdiği cevap çok ilginçti. Bütün kadınların böyle değil mi?”
Pes doğrusu…
“Kocasına döndüm. Ya amca, hiç televizyon izlemez misin? Televolelerde filan görmez misin iki memeli kadınları? Ne dedi biliyor musunuz? Onların 3. memeleri arkalarında değil mi?”
Yok artık daha neler!?
“Türkiye’nin gerçekleri bunlar” diyor.
Doktor İrgil’in anlattıkları bunlarla kalmıyor. Yerimiz sınırlı olduğu için kesip atmak istemedik ve yarın devam edeceğiz. Üstelik daha da çarpıcı hasta öyküleriyle…

Bunlara da bakabilirsiniz...

Etiketler:
 

Yorumlayın