3 Kasım’da damdan düşünce anladılar bölünmüşlüğün acısını. Travmanın sıcaklığı da geçti. Soğuk bir bayram sabahında acıların daha da arttığını hissettiler.
Kültürpark’taki çay bahçelerine sığmadıkları günleri gözlerinin önünde canlandırdılar, AKP’lilerin yaşadığı coşkuyu, kıskanarak ve kendilerine de kızarak izlediler.
Duygular mikrofondan dillendirilmeye gelince de “sağda birliğin kaçınılmaz” olduğunu söylediler.
Birliği sağlamak için üzerlerine düşenleri yaptılar mı peki?
Bize göre hayır.
Nasıl ki, eleştirdikleri parti üst yönetimi, kafalarına uygun kadro oluşturduysa, yerel ölçekte de yapılan farksız değildi. Sadece sağı değil, solu da saran “Küçük olsun, benim olsun” hastalığı değil miydi, siyasi sorunların temelinde yatan…
DYP’de canlanma isteği
Şimdi sağın iki büyük partisi toparlanma sürecinde. 3 Kasım depreminden sonra, çekilen liderlerinin yerine yenisini bulma telaşındalar.
DYP’de Tansu Çiller’in gidişiyle, uzun zamandır ortalarda görünmeyen küskünlerin de bayramlaşmaya gelmesi, canlanmanın, daha doğrusu canlanma isteğinin en belirgin işareti oldu.
Yakında büyük kongresini yapacak olan DYP’de genel başkanlık yarışı var. Bu yarış bile örgütteki hareketlenmeyi, “cılız” tanımlamasından öte götüremiyor.
Tabii esas merak edilen, Bursa örgütünün genel başkan adaylarından hangisini destekleyeceği? Eğilim iki isim arasında gidip geliyor. İlhan Kesici ve Ufuk Söylemez.
Ne kadar Bursalı?
Bu iki ismin de Bursa ile bağı oldu geçmişte. Kesici, Bursa milletvekili seçildi. Seçildikten sonra bir daha uğramadı. Söylemez ise bir bankanın şube müdürlüğünü yaptı.
Elbette örgüt, seçimini yaparken, bu iki ismin geçmişte “ne kadar Bursalı” olduklarını da dikkate alacaktır.
ANAP’ta ise il başkanvekilliği gerilimi bitti ve orada da büyük kongre bekleniyor. Yeni genel başkan seçilsin ki, örgütleri de isteği doğrultusunda belirlesin diye…
Bu anlayış değil miydi yakınılan. “Lider sultası bitmeli, partiye demokrasi egemen olmalı” denilmiyor muydu?
Her iki parti için, çok önemli bir dönem. İç hesaplaşmaların bir an önce bitirilmesi ve memleket için kafa yorulması gerek… Oku...
AKP Genel Başkanı Recep Tayyip Erdoğan’ın Avrupa ülkeleri turuna başladığından beri gazetelerde yer alan haberler şaşkınlık yaratıyor. Oku...
Bize bir şeyler oluyor. Önce Yılmaz ağabeyi (Akkılıç) hastaneye yatırdık, bir operasyon için…
Aynı gün Şadan Kolaylı, geçirdiği trafik kazasında ölümün kıyısından döndü.
Nazar değdi desem, bu tür şanssızlıkların faturasını hurafelere kesmek, olsa olsa aczin ifadesi olur.
Sağlık birçok etkenden dolayı bozulabiliyor. Önüne geçmek zor. Ama trafikte başımıza gelenleri böyle bir cümleyle özetlemek o kadar kolay değil…
Aracınızı istediğiniz kadar dikkatli kullanın… Önünüzde giden bir kamyonun hatalı sollama girişimi, ölümle burun buruna getirebiliyor sizi…
Şadan Kolaylı’nın çektiği acının dışa yansıyan görüntüsü, zaman zaman canavarlaşan bir sürücü olarak beni epey korkuttu. Ama bu ilk olmuyor. Daha önce görev gereği, onlarca kişinin hayatının sonlandığı trafik kazası gören ben, her seferinde aynı duyguları yaşadım.
Kendi kendime “Canavar olma, acele etme, sakin ol” telkinleri, sadece birkaç gün etkili oldu. Sonra direksiyonda ben değil, bir canavarın oturduğunu çok kez fark ettim ve kendimi suçüstü yakaladım.
Kendimden korkuyorum… İçimdeki trafik canavarını yok etmek istiyorum ama bunu nasıl becereceğimi bilmiyorum. Bu konuda psikolog desteğine ihtiyacım olduğunu anladım.
Bunu en kısa zamanda gerçekleştireceğim. Başıma ve birilerinin başına iş açmadan…
Geçmiş olsun Yılmaz ağabey ve Şadan Kolaylı…
Tek çatı altında
Geride bıraktığımız haftayı hastanelerde geçirdik. Devlet Hastanesi pırıl pırıl oldu. SSK Hastanesi’nde eskiye göre müthiş bir iyileşme var. Tıp Fakültesi’nin kalitesi tartışılmaz.
Ama eksik olan şu. Sağlık sektörünün tek bir çatı altında olmayışı büyük handikap. Hastaneler arasındaki sevk trafiği, hastayı hasta olduğuna pişman ediyor.
AKP iktidarı, sosyal güvenlik kuruluşlarını tek çatı altında toplama girişiminde bulundu. Önerilen sistem gerçekleştiği takdirde, esnaf, çiftçi, işçi ve memurun çilesi büyük ölçüde hafifleyecektir. Hele bir de şu hastaneler tek elden yönetilirse… Bir de, bu kurumlar birbirine bilgisayar ağıyla bağlı olursa, bu alanda sıkıntı kalır mı düşünün…
Altıparmak’taki SSK Bölge Müdürlüğü’nün önünden ne zaman geçsem, kapı önündeki o kuyruğu hep görürüm. Orada işler hiç bitmez.
Memurun tembelliğinden filan değil. Teknolojinin alıp başını gittiği bu çağda, önündeki bilgisayar bir işlemi dakikalarca bitiremiyor da ondan.
Ödediğimiz primler bilgisayar sistemini yenilemeye yetmiyor mu diye sormayın, size cahil derim yoksa! Oku...