Nefes nefese giriyorum Yeşil Bursa Eczanesi’ne… Söz verdiğim saat 10 dakika geçti çünkü. Özür diliyorum, Oryal Kahraman “önemli olmadığını” söylüyor. Duvardaki saate, daha doğrusu akrep ve yelkovana takılıyor gözüm. Randevu saati olan 12′ye 10 var.
Allah Allah, bu nasıl şey, sizin saatiniz mi yanlış, benimki mi? Aaaa o da ne, saniye sayacı tersine dönüyor.
“Sizinki de doğru, benimki de diyor.”
Nasıl yani?
Christoph Colombus’un doğuya giderek batıyı keşfetmesi gibi, Kahraman da saati geriye döndürerek doğru zamanı bulmaya çalıştığını söylüyor.
Konuşmak için eczane uygun bir yer değil, içerisi hiç boş kalmıyor çünkü.
Girenin çıkanın haddi hesabı yok. Mahfel’e doğru yola çıkıyoruz. Otantik ortamda Bursa’yı, Oryal Kahraman’ın renkli kişiliğini, eczacılık mesleğini konuşacağız.
Daha kapıdan çıkarken başlıyor sohbet. Mimarlığa çok ilgi duyduğunu, ebeveynleri öğretmen olmasına rağmen, meslek tercihi konusunda hatalar yaptıklarını söylüyor, ama halinden de çok şikayetçi değil.

Röportaj mekanı Mahfel

Oturuyoruz Mahfel Mado’da, Gökdere’ye bakan bir pencerenin kenarına… Öncelikle, röportaj yapmak için aklıma niye Oryal Kahraman geldiğini açıklamak istiyorum. Meğer kendisi de çok merak etmiş.
Son günlerde yayınlanan bir ecza deposuna ait reklamdan çağrışım yaptığını söyledim. Bursa’da da Oryal Kahraman’ın, “pek çok kişinin ilaç danışmanı” olarak bilindiğini, renkli bir kişilik olduğunu, kendisini seçmemin gerekçesinin bu olduğunu belirtince, mütevazı bir ifadeyle teşekkür ediyor ama espriyi de patlatıyor hemen:
“Doğru adrestesiniz.”

Çocukluğunun Bursa’sı

Hekimlik ve eczacılık mesleğinin insanlarla birlikte var olduğunu, bu nedenle insanları sevdiğini söylüyor Oryal Kahraman…
Meslekte 40. senesiymiş. Memur çocuğuymuş ve 1950′den beri Bursa’daymış…
“25-30 yıldan sonra kente sahip çıkma duygusu oluşuyor insanda. Çünkü çocukluğumu yaşadım Bursa’da” diyor ve eski Bursa’ya götürüyor sohbeti…
Sadece evlerin bahçesinde 60 bin civarında erik, 30 bin civarında ayva ağacının olduğu… Demirtaş Hamamı’ndan aşağısının ova, Santral Garaj’ın şehrin çok dışında olduğu yıllara…
Baba öğretmen olduğu için 12 ayrı evde oturmuşlar. Eski Bursa evlerinin insanı rahatlatan atmosferini anlatırken geçmişi yeniden yaşıyor…
“Hayallerimiz büyük, imkanlarımız küçük, ben eski bir Bursa evini alıp restore etmek isterdim. Yapamadım. Irgandı Köprüsü başında bir ev vardı. Son anda ben caydım. Keşke olabilseydi. Bir müze ev yapmak istiyorum. Müze belki iddialı olur ama, elimdeki mask, antika, fetiş ve biblolarımı sergilemek isterdim. Eczanenin üst katını görünce ölçüyü kaçırmış olduğumu göreceksin. Yaklaşık 2 bin civarında… Bir kısmı evde, bir kısmı eczanede…
Böyle bir müze ev oluşturmak istiyordum.”

Papazın Evi isyan ettiriyor

Sivil mimarlık örneği yapıların korunmasında Türkiye’nin önemli isimlerinden biri olan merhum Çelik Gülersoy’la bir tarihte İstanbul’da karşılaştığını ve düşüncesini aktardığını anlatıyor Oryal Kahraman. Gülersoy, “Hamili kart yakinim olur” yazmamış ama Turing Otomobil Kurumu’nun her türlü olanağından yararlanabilmesi için tavsiye kartı vermiş kendisine.
Sohbet mimarlık üzerine yoğunlaşıyor ve Kahraman’a göre tarihi mirası korumak için ille de mimar olmak gerekmiyor.
“Nail Çakırhan örneğin. Mimar değil, bir gazetecidir. Ağahan Mimarlık ödülünü almıştır. Mimar çevreleri eleştirmiştir ama Çakırhan’ın yaptıkları -özellikle Muğla’nın Ula İlçesi’nde- ortadadır.”
Oryal Kahraman Bursa’da, belediye başkanlarına, meclis üyelerine tarihi mirasın korunmasıyla ilgili pek çok öneri ve uyarıda bulunmuş ama hiç sonuç alamamış. Mahfel’in yakınında “Papazın Evi” olarak bilinen harabe evi örnek gösteriyor, hemen yanındaki 6 katlı estetikten yoksun sıvasız binaya dikkat çekiyor.

Yap-satçı işgali

“Setbaşı Bursa’nın pırlanta taşı. Setbaşı ticari burjuvazinin odaklandığı bir yer. Setbaşı geçmişte azınlıkların arastası, yani çarşısı. Bu arastanın güzelliğine güzellik katan binaları koruyamadık.”
Sivil mimarlık örneği yapıların restorasyonuyla ilgili ucuz krediler açılması gerektiğine dikkat çekiyor Oryal Kahraman ve Safranbolu’yu örnek gösteriyor.
Safranbolu’nun Yunan işgali görmediğini, Bursa’da işgal sırasında ve Yunan’ın kenti terk ederken pek çok binayı yakıp yıktığını hatırlatıyorum.
İtiraz edip Tophane-Muradiye civarında pek çok yerin hasar görmediğini söylüyor…
“Buralarda maalesef Yunan işgalinden çok yap-satçı, yık-satçı işgal söz konusu. 1960′lı yıllara kadar bu binalar vardı. Son 30-40 yılda vandalizm yüzünden bu hale geldi Bursa.

İdare lambasına hücum eden böcekler gibi yanacağız

İlaçta ulusal vaziyetleri soruyorum, hayli yanık… 1995 yılında Çiller Hükümeti’nin çıkardığı ilaçta patent yasası nedeniyle, ilaç ihraç eden Türkiye’de bugün manzaranın korkunç olduğunu savunuyor Oryal Kahraman… Zira Türkiye 2004 yılında 2.5 milyar dolarlık ilaç ithal etmiş.
“Patent yetmiyor, şimdi de veri imtiyazı adı altında o patentin hakkını bir fasıl daha koruyarak tekelleşmeye giriyorlar.
Türkiye çok ağır bir yükün altına girmiştir. Devlet, vatandaşının ucuz ilaca ulaşmasını engellemiştir. Akrebin kendi kendini sokması gibidir. Biz net tavrımızı koymalıyız. Avrupa Birliği’ne girmek nedense çok kutsandı. AB’ye hayır demek neredeyse vatan hainliğiyle eş anlamlı hale getirildi. Ama AB Türkiye’yi arka bahçesi olarak görüyor. Türkiye onlar için sömürülecek çok iyi bir pazar. Bunu bile bile istemenin ne anlamı var? Hani bazı böcekler idare lambasına hücum eder, cayır cayır yanar. Türkiye de maalesef o böcekler gibi olacak.”

Gittiğim yerlerde hurdacıları gezerim

Oryal Kahraman, Bursa’nın göz önündeki koleksiyonerlerinden biri. Yeşil Bursa Eczanesi’nin vitrini, eczaneden çok turistik eşya satıcısına benziyor. Bu yüzden bir hışımla içeriye giren turistler, eczane olduğunu anlayınca aynı hızla geri çıkıyorlarmış.
“Gittiğim her yerde değişik şeyler ararım. Antikacıdan çok hurdacıları gezerim. İstanbul Kadıköy’de eski azınlıklardan kalan evlerden çıkmış eşyalar vardır. Alabildiğimi alırım.
Mask benim için çok önemli. Bir insanın karakteristik özelliğini yüzünde görürsünüz. Özellikle Afrika’da ayinsel kullanımı vardır. Kendi kimliğinden şikayetçi ise eğer bir başka surat takarak değişimi simgeler. Yüz, bir insanın vitrinidir.”
Hıfzı Topuz’un çok iyi bir koleksiyoner olduğundan bahsediyor Oryal Kahraman. Hangi tip maskın, fetişin, biblonun hangi ülkeye ait olduğunu bilebilirmiş. Kendisi gitmemiş hiç Afrika’ya. En büyük hayaliniz mi diyorum. Aşağı yukarı diyor ve ekliyor:
“Zaten onlar da beni bekliyorlardır.”
Kahkahalarımızı, Mahfel’in yüksek tavanlı salonu emiyor.

Hayalinde Meksika var

Uzakdoğu’da Tayland, Singapur, Hong Kong ve Malezya’ya gitmiş ama en çok gitmek istediği yer Meksika imiş. İnka ve Aztek uygarlıklarına hayran. Ama o uygarlıkların da, Türkiye’de olduğu gibi talan edildiğini anlatıyor.
Birden sanki içi cızlıyor ve Anadolu’nun ne kadar önemli uygarlıklara ev sahipliği yaptığından bahsederek anlatıyor:
“Biz bu toprakların maalesef hak edeni değiliz. Şu anki bizim kuşağımız olarak bu toprakların iyi bir mirasçısı değiliz. Olamayız da…
Binlerce yıl önce insan anatomisine tıpa tıp uygun heykeller yapmışlar. O heykellerin gözleri oyulmuş, kolları kırılmış, parçalanmış, hatta Bergama’da gördüm içim sızladı.
Bergama Sunağı, Almanlar tarafından kaçırılmış. Bir bakıma iyi ki de kaçırılmış diyesi geliyor insanın. Yağmalanmış talan edilmiş.

Tarihin içine böyle edilir!

60′lı yıllarda gitmiştik Bergama’ya. O zaman belediyeye ait genel tuvalete girdik. Alaturka bir tuvalet. Baktım bir mermerin üzerine oturuyorum.
Altta da pislikler, üzerinde sinekler uçuşuyor. Dikkatimi çekti, çıktım ya bu ne dedim!
Bu sütun. Sütunu ikiye bölmüşler mermercide.
Hela taşı yapmışlar. Tarihin üstüne etmek buna denir işte.
Adam dedi ki bu taşlar çok iyi, bunları evlerin temelinde kullanıyoruz. Bergama’da o dönemde yapılan bütün binaların temellerini tarihi eserlerle doldurmuşlar.
Hangi birisine üzüleceksiniz.”
Viagraları herkes arkadaşına aldı!
Oryal Kahraman’ın şen şakrak kişiliğini yansıtacak muhabbetlere geliyoruz.
Eczane vitrininden başka her şeye benziyor ya Yeşil Bursa Eczanesi, hafta sonu kenti gezmeye gelen pek çok yerli turist bir o köşede, bir bu köşede, bir de orada hatıra fotoğrafı çektirirmiş.

Biblonun apışarası!

Bir de, vitrindeki meşhur biblosunu inceleyen erkekleri ezberlemiş artık Oryal Kahraman. Memeleri dışarı fırlamış bayan hastayı muayene eden doktor biblosu. Erkeklerin çoğu eğilip, kadına bakarmış mutlaka. “Bu bibloya bakan arkadaşlar, içerideki misafirlerimle genellikle iddia konusu olur. Şimdi eğilecek, dediğim anda eğilip bakar ve beni utandırmaz” diyor.
Oryal Kahraman Bursa’da “Setbaşı’ndaki acayip eczane”nin sahibi olarak biliniyor. Kuş merakı da olan Kahraman, yıllar önce Bursa’da bir davete katılmış. Kendisi devam ediyor anlatmaya:
“Bir beyle tanıştım. Eminönü Kaymakamı imiş. Daha önce İnegöl’deymiş. Mesleğimi sordu. Eczacı olduğumu söyledim. ‘Geçenlerde Heykel’de bir eczaneye girdim, kuşçu dükkanı mı, eczane mi belli değil’ dedi. ‘Bir de ben şimdiye kadar o renkte bir kuş görmedim. Ayıp olacak diye de soramadım’ dedi.
Zor durumda kalmasın, bozulmasın diye ‘o eczacı benim’ diyemedim.
‘Sizin eczane hangisi’ diye sorup duruyor. Lafı değiştirmeye çalışıyorum, ısrarla üstüme gelince, söylemek zorunda kaldım.
Bozuldu ama, ‘kaymakam da olsa bazen patavatsız oluyor insan’ diyerek özür diledi. Sonra lafı değiştirip, kuşun rengini sormaya başladı.”

Allah’a çok şükür!

Kuş muhabbetinden, eczacılığa dönüyoruz. Oryal Kahraman’ın koleksiyonunda cinsel temalı biblolar bulunmasından cesaret alarak, Viagra’ya getiriyorum konuyu.
“Viagra’nın çıkışıyla beraber talep edenlerin yüzde 60-70′i şu ifadeyle istedi: ‘Bizim bir arkadaş var, çok mahcup, alıvermem için benden rica etti. Bir al bakalım da deneyelim’ dedi.
Cinsel yetersizlik Türk toplumunda çok önemli bir şeydir. 70′ine 80′ine gelmiştir kişi, ‘Allah’a çok şükür’ falan vaziyetleri… Anlayacağın, alanların hepsi hep arkadaşlarına aldılar, kimse kendisine almadı.
Onunla ilgili bir fıkra geldi hatırıma: Adam gitmiş doktora. Doktor, ‘yeni bir hap çıktı ondan yazıyorum sana birkaç kutu’ demiş. Adam ‘mümkünse tek tablet yaz’ demiş. Niye? ‘Sen yaz tek tablet, ben yarısını yutarım.’ Neden? ‘Ben umudumu kaybettim zaten, yarım tablet içeyim de, paçama işemeyeyim yeter’ demiş.

Bunlara da bakabilirsiniz...

Etiketler:
 

Yorumlayın