“Bursa Endeksi” kazandırır

Bursa, rantı oldukça yüksek şehirlerin başında geliyor. İstanbul’un yükünü alması nedeniyle bu kente yapılacak pek çok yatırım Bursa’ya kayıyor. Hatta İstanbul’un uzun vadeli projeksiyonlarında Bursa’ya önemli roller biçiliyor.
Bununla birlikte Bursa 1970’li yıllarda almaya başladığı “sanayi kenti” kimliğini pekiştiriyor. Bugün halen 14 organize sanayi bölgesi bulunan Bursa’daki işletmelerden menkul kıymetler borsasına kote olan şirket sayısı sadece 18…

* * *

Bursa’da bugün başlayacak bir zirve var.
Halka Arz Seferberliği Bursa Zirvesi…
Bursa Ticaret ve Sanayi Odası’nın desteğiyle İstanbul Menkul Kıymetler Borsası (İMKB) tarafından düzenlenen ve bugün Atatürk Kongre ve Kültür Merkezi’nde başlayacak zirveye katılmaları için Bursa’daki yüzlerce şirkete davetiye gönderildi.
Zirvenin amacı, şirketlere sermaye piyasasının sunduğu fırsatları anlatmak…
İstanbul Menkul Kıymetler Borsası Başkanı Hüseyin Erkan’ın, Bursa zirvesiyle ilgili açıklamalarında bahsettiği “şehir endeksi” dikkat çekici bir konu…

* * *

Biriktirecek ve yatırım yapacak kadar kazancım olmadığı halde, 80’li, 90’lı yıllardan kulağımda kalan diyalogları hatırlıyorum. Takasbank’ın henüz kurulmadığı o yıllarda Bursa’daki bazı aracılardan hisse senedi alanlar kazanç hesabı yaparlardı. Hele Bursa Çimento hisselerinin acayip para kazandırdığını duyardım hep…
O zamanlar hisse kuponları elden ele geçerdi. Hisseye para yatıran, kuponunu eline alır, bozdurmak istediğinde de kuponu verir, o günkü değerinden parasını alırdı. Oysa bugün Takasbank sayesinde hisse senedini elinize almanıza gerek yok. Dolayısıyla hisse dolaşımı da eskiye göre çok daha rahat…
Diyeceğimiz o ki;
İMKB Başkanı Hüseyin Erkan’ın söylediği “şehir endeksi”nden…
En başta bahsettiğimiz Bursa’nın yüksek rant ve büyük sanayi tesislerine sahip olmasından yola çıkarak, Halka Araz Seferberliği’nde ikinci durak olarak Bursa’nın seçilmiş olması oldukça isabetli…

* * *

Bir şirketin borsaya kote olması demek, o kuruluş için yeni kaynak demek… Kaynak, yeni yatırım ve istihdam demek… Üretim demek…
Ekonomimizin temel sorunu da bu zincir değil mi zaten?
Borsaya kote olmak, ekonominin kayıt altına alınması demek… Üretimde, satışta disiplin demek… Şeffaflık demek, düzenli vergi demek…
İşte burada sanayicimizin yüzü buruşuyor biraz…
Ekonomik sistemin alışkanlık haline gelmiş kuraldışı yöntemleriyle, dededen babadan gelen geleneklerin harmanlandığı Bursa sanayisinde disiplin altına girmeyi kabul edecek kaç firma çıkar merak konusu…
Her halukarda, İMKB Başkanı Erkan’ın söylediği “Bursa Endeksi” eğer bankalar tarafından fona dönüştürülürse, bu fona yatırım yapılır. Bu fon da yatırımcısına kazandırır.

Ben yapmadım, Hades yaptı!

Bu köşede yazılanlardan ötürü yapılan/yapılacak olumlu olumsuz her eleştiri başımızın üstüne…
“Kenan Gencaloğlu” adlı bir okur, toptan bir eleştiri yöneltmiş. Demiş ki;
“İhsan Bölük sen sadece toplumda sorunlar üreten ve bundan beslenen bir fırsatçısın o kadar!”
Nerede yapmış bu eleştiriyi?
www.gundem16.com’da yer alan “Hızlı feribotlar yavaşladı” başlıklı haberin altına yazdığı yorumda…
Alaka kuramadım ama son cümleyi de bendenize ayırmış!
Yorumdan çıkan sonuç: “Feribotların yavaşlamasının nedeni benim!”
Eyvah, deşifre oldum!
Poseidon’un göç eden ruhunu barındırdığımı yıllardır gizlemeyi başarmıştım!
…da, feribot yolculukları sırasında denizin sarsıntısından etkilenen bir ‘ölümlü’ tarafından deşifre edilmekten hicap duydum açıkçası!

* * *

Ne yazık ki, yazının bundan sonraki bölümünde de sorunlar yer alacak. Ancak bu sorunlar, saygıdeğer okurun iddia ettiği gibi benim ürettiğim sorunlar değil…
Zaten “Ben bir garip Keloğlan’ım…” Ne sorun üretecek gücüm, ne de yeteneğim var…
Yapabildiğim, ayna olup yansıtmak… Görmeyenlere göstermek, duymayanlara duyurmak iddiasındayım…
Tabii baktığım yerden gördüklerimi…

* * *

İşte o durumlardan biri…
Ortada sorunlar var belli… Bursa’nın anlı şanlı işadamları ve aynı zamanda oda, dernek başkanları, önceki gün açıklanan enflasyon verilerinden yola çıkarak, ülke ekonomisiyle ilgili neler demiş bakalım?
BTSO Başkanı Celal Sönmez: Enflasyon düşük ama bu ne üreticiye ne de tüketiciye yarıyor. Kısaca, endekslerdeki düşüş ne talebi artırıyor ne de maliyetleri azaltıyor.
BUSİAD Başkanı Arif Özer: Kronik istihdam problemimiz çözümsüz bir şekilde beklemeye devam ediyor. Kıpırdayan iç talebi de ucuz ithalat karşılıyor. İhracatın ithalatı karşılama oranı gün geçtikçe azalıyor, cari açık artıyor.
ANASİAD Bursa Şubesi Başkanı Erol Dağlıoğlu: Enflasyonun düşmesinin nedeni talep daralmasıdır. Düşüşe sevinemiyoruz. Piyasada çok ciddi anlamda nakit darlığı var. Herkes elindekini ya zararına ya da çok düşük karlarla piyasaya sürüyor.
İTSO Başkanı Metin Anıl: Reel sektör çok zor durumda. Piyasada yaşanan nakit darlığı yüzünden talepler çok düştü. Stok maliyetlerinden kurtulmak veya işletmelerine nakit sağlamak isteyenler ürünlerini maliyetlerin de altında satıyor.

* * *

Neymiş?
İşsizlik sorunu hala devam ediyormuş…
İhracatın ithalatı karşılama oranı giderek azalıyormuş…
Cari açık artıyormuş…
Piyasada nakit akışı durmuş…
Talep daralması yaşanıyormuş…

* * *

Bütün bu sorunları ben üretmiş olabilir miyim?
Durun hele!
Poseidon’un değil de, kardeşi Hades’in ruhunu mu taşıyorum yoksa?

Düşük çözünürlüklü ekonomi fotoğrafı!

Bugün ekonominin bir fotoğrafını çekelim… Detay için öyle yüksek çözünürlüğe sahip fotoğraf makinesi kullanmayacağız. Basit bir makine ve amatör bir bakış, gösterecek bize neyin ne olduğunu…
İş dünyasından kimle konuşursanız konuşun, son bir aydır işlerin çok kötü olduğunu söylüyor. Boş boş oturmuyor kimse elbette… Koşturuyor, çalışıyor, üretiyor ama satamıyor.
Güç bela uzun vadeyle sattığının parasını tahsil etmek için çırpınıyor, fakat o da olmuyor. Parası olan bile borcunu ödemekten kaçınıyor.
Çünkü fiyatlardaki oynaklık hem üreteni, hem alıcıyı korkutuyor.
Tekstil ihracatçısı bir dostum geçenlerde, avrodaki değer kaybından yakınıyordu. Almanya’ya konfeksiyon ihracatı yapıyordu. Bağlantılarını avro 2 liranın üzerindeyken yapmıştı bu nedenle işler pek de iç açıcı değildi.
Üreten, ihraç eden durumunu böyle özetlerken, “Bakmayın hükümetin her şeyi güllük gülistanlık göstermesine… Durum hiç de öyle değil” diyor.
Neresinden bakarsanız bakın piyasaların her aşamasında durgunluk, belirsizlik ve gerilim var. Bütün bunları tek bir nedene bağlamak olanaksız elbette… Piyasaların yörüngesini belirleyen pek çok faktör var. İçerdeki ayrı, dışarıdaki ayrı…
Hele son zamanlarda Avro Bölgesi’ndeki iflaslar, kemer sıkma paketleri, bugünlerde yaşanan gerilimin en büyük nedeni olsa gerek…
Para, yeri geldiğinde çok cesurdur, çoklukla da ürkek… Riski gördüğü anda yön değiştirir, gerektiğinde çıkmak için en uygun zamanı buluncaya kadar saklanır.
İşte öyle bir zaman…
Para saklanıyor, günlük manevralarla yön değiştiriyor. Bir bakıyorsunuz menkul kıymet olmuş, bir bakıyorsunuz altına dönüşmüş…
Piyasalar böylesine oynakken, üreten de ticaret yapan da parayı mala yatırmaktan kaçınıyor haliyle… Kısa vadeli hareketlerle parayla para kazanma çabası, yeni yatırımları engelliyor, üretim düşüklüğüne yol açıyor, bu da istihdamı etkiliyor, işsizliği körüklüyor.
Peki, işin sonu nereye varır?
Bilen yok!

BTSO MECLİS ÜYELERİ
BUNA RAĞMEN UMUTLU

Belirsizlik ve gerginliğe rağmen Bursa Ticaret ve Sanayi Odası (BTSO) Meclisi üyelerinin umutlu olması dikkat çekici…
Mecliste elektronik oylamayla yapılan ve sonuçları odanın yayın organı Bursa Ekonomi’de yayınlanan ankete göre meclis üyeleri, 2010 ve 2011 yıllarından umutlu…
Meclis üyeleri ankete verdikleri yanıtlarla aslında ihtiyaçları olan reçeteyi yazmışlar. Reçetedeki en etkili ilaçlar, vergi ve istihdam üzerindeki yükün hafifletilmesi…
Bir soruya verilen yanıt da, bugün yaşanan ve devam edeceği anlaşılan durgunluğu işaret ediyor.
“2010-2011 yıllarında şirketinizdeki istihdam ne olacak?” şeklindeki soruya yüzde 50 oranında “değişmeyecek” yanıtı vermişler. Yüzde 40 “artacak” derken, yüzde 10 ise “azalacak” demiş…
Gerek iç pazar, gerekse ihracatta canlanma beklentisine ilişkin oranlar da kaygıyı ortaya koyuyor. Piyasaların kısmen toparlandığı ya da belirtilerinin olmadığı şeklinde oy kullananların oranı yüzde 75’i aşıyor.
Sonuç olarak;
“Kapitalizmin light hali” olan liberal ekonomik düzenin, insanlığa mutluluk getirmediği, getirmeyeceği kesin… Bu düzende güçlüysen sömüreceksin, değilsen sömürüleceksin…
Taa ki…
???

Kimsenin, anılarını tabuta yüklemeye hakkı yok

Toplumların bellekleri vardır. Bu bellekler olmasa halen yaşayan kuşağın geçmişini bilebilme olanağı olmaz.
Peki, bir toplumun ekonomik ve sosyal yaşamına ilişkin belleği nasıl oluşur?
Yazarak ve koruyarak!
Bursa Ticaret ve Sanayi Odası’ndan, bir yıl içinde bastırılan yükte ve manevi pahada ağır bir tomar kitap gönderilmiş. Gönderen sağ olsun…
Üçünde Raif Kaplanoğlu’nun imzası var. Birincisi ve en önemlisi, Prof. Dr. Yusuf Oğuzoğlu ile birlikte hazırladığı “Bursa’da Teknoloji Tarihi”…
Diğeri, BTSO Genel Sekreteri Nihat Balkan’la yaptığı ortak çalışmanın ürünü olan “120 Yıllık Tarihi Bir Çınar BTSO”…
Yine Raif Kaplanoğlu’nun daha önce elimize geçen “Bursa’nın Alâmet-i Fârikaları” adlı eseriyle, “Sanayi Başkenti Bursa’nın Belgeseli, Bursa Ticaret ve Sanayi Odası İlk Karar Defteri 1889-1904” ve Bursa’nın tarihi ve turistik değerlerinin tanıtıldığı “Bir Masal Kenti Bursa”…
“Bursa’da Teknoloji Tarihi” adlı eseri incelerken görüyoruz ki, aslında bu tarih Bursa’ya ithal edilen teknolojinin tarihi!
Kitapta kupürüne yer verilen, BTSO’nun eski basın ve halkla ilişkiler müdürü Ahmet Boz imzasını taşıyan gazete haberinde, “Modern filatür tesislerinin makineleri Japonya’dan geliyor” başlığı var.
Bir zamanların tekstil kenti Bursa’ya ilk dokuma makinesinin de, 1910 yılında Dervişoğlu Kakos adlı kişi tarafından getirildiğini öğreniyoruz… Dervişoğlu, Fransa’dan getirttiği Ditriches marka dokuma tezgahını, Umurbey Camii’nin altındaki bir evde, evvelce çalıştırdığı sekiz el tezgahının yanına yerleştirmiş…

* * *

Dericilik sektörünün teknolojisiyle ilgili ilginç ayrıntılara yer verilmiş kitapta…
Örneğin meşe palamudu, içerdiği “tanen” maddesi derinin kimyevi olarak pişmesini sağlarmış.
Meşe palamudundan daha ilginç olanı da “sama”…
Ne demek?
Köpek pisliği!
Palamut harcına yatırılarak yumuşatılan deri, köpek pisliği ile işleme tabi tutularak istenilen kıvama ulaştırılırmış…
Sama, sadece Osmanlı’da değil, tüm dünyada aranan, alternatifsiz bir hammadde imiş…
Bol miktarda sama için köpek çiftlikleri olduğunu sanmayın o zamanlar… Çıraklar ellerinde teneke veya kovalarla sokak sokak gezip köpek pisliği toplarmış!
Güvercin, ördek, tavuk gibi hayvanların gübreleri de kullanılırmış ama köpek pisliğinin etkisi diğerlerinden fazlaymış…
Şimdilerde köpek pisliğinin yerini, yine sama adıyla enzim ağırlıklı bir kimyasalın aldığını Bursa Deri Organize Sanayi Bölgesi Yönetim Kurulu Başkanı Aziz Demirkakan’dan öğreniyoruz.

* * *

Otomotiv teknolojisine gelince…
Avrupa icadı motorlu araçların Bursa’ya ilk gelişi 1900’lerin ilk yıllarına rastlıyor… O tarihlerde otomobil sahipleri de Bursa Ticaret Odası’na üye kaydedilmiş…
Bursa’nın Alâmet-i Fârikaları’nda ise pek çok fabrikanın, imalathanenin, hizmet sektöründen firmaların, kaplıcaların, müteahhitlerin gazete reklamları bulunuyor.
Özetle kitapların her biri Bursa’nın ekonomik yaşamının belleği… Bu belleği güçlendirecek olan ise Bursa ekonomisinin aktörlerinin anıları…
Dr. Murat Kuter’in kaleme aldığı “Kamil Tolon’un Yaşam Öyküsü” ve yıllarca BTSO Genel Sekreterliği yapan Ergun Kağıtçıbaşı’nın Sevinç Baysal tarafından romanımsı şeklinde kaleme alınan “Dibacenin Ertesi” gibi…
Son söz:
Tanrı gecinden versin ama ekonomik ve sosyal yaşama damga vuran kimsenin, anılarını tabuta yüklemeye hakkı yok!

Onlar 3 kişi beraberdi biz 40 kişi yalnızdık!

Şunun şurasında biraz gazetecilik yapacağız, “fikri takip” ilkesinin gereğini yerine getireceğiz, olmuyor.

SGK Rehberlik ve Teftiş Birimi Bursa Grup Başkanlığı’nın kapatılması konusunda, işveren çevrelerinin görüşüne başvuralım dedik…

Dün Meydan’ın manşetinde yer alan, geçmiş 10 yıla yönelik iş kazası ve meslek hastalığı faturalarının işverenlere gönderilmesine ilişkin ne düşündüklerini öğrenmek istedik, olmadı…

Birini bulabilene aşk olsun!..

Arıyorum telefonla, asistanların mekanikleşmiş sesleriyle karşılaşıyorum.

“Başkanımız/müdürümüz şu an dışarıdalar İhsan Bey… Gelince kendilerine iletelim!”

Anlaşılıyor ki, herkes tepkiyi birbirinden bekliyor ya da basından…

Bu duruma uygun çok hoş bir fıkra var. Osmangazi Belediyesi’nin kurucu başkanı Erhan Keleşoğlu, sanal ortamda dostlarıyla paylaşmış fıkrayı…

Anadolu’nun orta halli bir kasabasından 40-50 kadar kişi, yakındaki büyük kente alışverişe gitmiş. Hayvanlara yüklemişler nohudu, buğdayı; satıp kumaşlar, tencereler almışlar.
Dönüşte 3 kişi, kervanın yolunu kesmiş, çekmiş silahı… “Yatın, kıpırdamayın” deyip hepsini soymuş, yarı çıplak yollamışlar.
Kasabanın girişinde durumu görenler şaşırmış, sormuşlar:
-Ne oldu size, ne bu haliniz?
Soyulduk, yanıtı alanlar yüklenmişler:
“Kim soydu, nerede soydu, kaç kişiydi?”
İçlerinden biri durumu özetlemiş:
“Onlar 3 kişi beraberdi, biz 40 kişi yalnızdık!”

Bakmayın siz, bu kıssayı SGK müfettişliğinin kapatılmasıyla ilintilendirdiğime… Aslında ülkede son zamanlarda yaşananlarla ilişkilendirirseniz cuk oturur!

* * *

Ses çıkaranların da hakkını yemeyelim. Konuyu kamuoyu gündemine ilk kez taşıyan SMMMO Başkanı Mesut Topcu idi. Topcu, kendilerini direkt ilgilendirmese de, SGK Bursa Teftiş Grup Başkanlığı’nın kapatılmasına tepkisini sürdürüyor ve “Bursa’ya büyük haksızlık yapıldığını” söylüyor.

Topcu, oda yöneticileriyle birlikte vergi mahkemesi başkanlarını ziyaretinde dile getirmiş, yaşanacak sıkıntıyı…

Bursa’ da 500 bin civarında aktif sigortalı, SGK’ya bağlı 125 bin işyeri olduğunu hatırlatmış ve grup başkanlığı kapatılmadan önce sosyal güvenlikle ilgili problemlerin en kısa sürede çözüldüğünü hatırlatmış. Topcu, “Başkanlığın kapatılması, İstanbul, Ankara ve İzmir’den sonra SGK’ya en fazla prim ödeyen ilimizin işverenleri ve çalışanlarına yapılan büyük haksızlıktır” demiş…

* * *

Bursa Ticaret ve Sanayi Odası Genel Sekreteri Nihat Balkan da dün “Konu takibimizde” dedi.

Teftiş Grup Başkanlığı’nın kapatılmış olmasının yaratacağı sıkıntılar;

SGK’nın yeni yapılanması çerçevesinde oluşturulan denetleme birimlerinin varlığı;

İşlerin bundan böyle nasıl yürütüleceği gibi konuları araştırıyorlar ve ilgilerle toplantılar yapıyorlarmış…

Balkan’ın da söylediği gibi, birimi kapatma kararı, hükümetin “hizmeti ayağa götürme” politikasına ters düşüyor. Bu durumda, birilerinin çıkıp “Ey kamuoyu, biz bunu kapatıyoruz, yerine de bunu getiriyoruz. Paniklemeyin!” dese ya!..

Ula ula, bi kalori bile etmeyisunuz!

Geçen haftanın son iki yazısını, SGK Teftiş Kurulu Bursa Grup Başkanlığı’nın kapatılmasına ayırdık. Sanki bu karardan kimse etkilenmemiş gibi bir Allah’ın kulunun sesi çıkmadı…

Elektronik posta kutumuz her gün, her çorbaya maydanoz olan işadamı derneklerinin abidik gubidik açıklamalarıyla dolar da, böylesine önemli bir konuda niye tepki göstermezler anlaşılır gibi değil…

Hayır, aslında çok net anlaşılıyor…

Durumu da, Davut Güloğlu’nun şarkısının sözleri çok iyi özetliyor:

“Güleyirum haline katula katula / bi sözünü geçiremedun hükumet katuna / Daha niye veremedun ağzinun payını / Vermeyisun / Ula ula ula / Sen bi kalori bile etmeyisun / Bu alemin light erkeğisun / Ne oldu sana, ne oldu boyle…”

Şarkının sözlerini duruma uydurduk biraz anladığınız gibi…

Fakat çok enteresandır. Uçak seferlerimiz iptal edildi, kimsenin gıkı çıkmadı…

Sanayi kenti Bursa’da, sigortalı ve sigortasız işçiler ile çalıştıkları her işyerinin patron ve yönetimini ilgilendiren Sosyal Güvenlik Kurumu Bursa Teftiş Grup Başkanlığı kapatıldı, yine çıt yok!

* * *

Arşivlere bakıyoruz. 2008 yılında ilk kez gündeme geldiğinde Bursa medyasında kıyameti koparmış sivil toplum örgütleri…

SGK Teftiş Grup Başkanlığı’nın kapatılmaması için, başta Türk-İş Bölge Temsilciliği olmak üzere BTSO, BUSİAD, GESİAD tepki göstermişler, kendi çaplarında girişimde bulunmuşlar…

Tabii o dönemde Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanlığı koltuğunda Faruk Çelik’in oturması da Bursa’nın şansı olmuş. Evet, o dönemde kapatma işlemi durdurulmuş ama işte geçen hafta karar uygulamaya konulmuş…

Bizzat Çelik’e bağlı bir kurumun Bursa Grup Başkanlığı’nı kapatma girişimi, Çelik başka bir bakanlığa verilince çok rahat gerçekleşir. Gerçekleşti de nitekim…

Anlaşıldığı kadarıyla Devlet Bakanı Faruk Çelik’in de eli kolu bağlı bu konuda…

Geçen haftaki yazımızın sonunda yer verdiğimiz, perde arkasındaki neden ise açıklanmayan gerçek gerekçe, Sayın Çelik’in de yapabileceği bir şey yok. Öyle görünüyor…

* * *

2008’deki kapatma girişimi sırasında başta BTSO’nun devreye girdiğini hatırlattık ya… Geçen hafta BSMMMO’da düzenlenen basın toplantısında, üyelerden biri BTSO’nun, bu kararın engellenmesi için tepki göstermesi gerektiğini söylemişti de, oda başkanı Mesut Topcu da, umutlu olmadığını ifade etmişti…

Geçen hafta TEKEL işçileri eylemi nedeniyle Ankara’da bulunan Türk-İş 8. Bölge Temsilcisi Mehmet Kanca, dün telefon trafiğiyle birilerini harekete geçirmeye çalıştı ama akşam saatlerine kadar herhangi bir ışık alabilmiş değildi herhangi bir yerden…

Kanca’nın başka bir kaygısı da vardı. O da, Bursa Bölge Çalışma Müdürlüğü’nün de rotasyona tabi tutulacağı yolundaki söylentiydi…

“O zaman” dedi Kanca “Vay Bursalı’nın haline!”