İpekböceğinin hayat hikâyesini bilir misiniz? Çok kişi bilmez. Tarihi İpek Yolu’nun en önemli duraklarından biri olan Bursa’da bile yapılmıyor artık ipekböcekçiliği.. Öyleyse, çocukluğunda ipekböceklerinin hayat hikayesini, tohumundan, ipek oluşuna kadar gören biri olarak anlatayım size..
Bizim ailenin ipekböcekçiliği işletme boyutunda değildi. Kadınlarımızın iğne oyası yapmakta kullandıkları ipek ipliği elde edecek kadar koza üretirdik. Orhangazi’nin Narlıca Köyü’nde, 3 katlı kerpiç evimizin en üst katındaki bir oda ilkbaharda ipekböceği üretim atölyesine dönüşürdü. Bir tabla oluşturulur. İpekböceği tohumları yayılır ve üzeri dut dallarıyla örtülürdü.
İpekböceği tohumları tırtıla dönüşür, tırtıllar dut yapraklarıyla beslenirdi. Tırtıllar belli bir olgunluğa erişince koza örmeye başlar ve kendini de içine hapsederdi.
Doğa, tırtılı, yemeden, içmeden sadece en iyi ipeği üretmeye odaklamıştı.. Süresini tam olarak kestiremiyorum. Ne kadar kalır kozanın içinde tırtıl hatırlamıyorum.. O süreyi bir kelebek ömrüyle hesaplarsak, insan yaşamının 40 yılına tekabül eder mi bilmem!
Eğer o kozalar zamanında toplanıp, işlemden geçirilmez, yani ipek ipliği haline getirilmez ise tırtıl kelebeğe dönüşerek kozayı deler ve tüm kelebeklerin o malum sonuna uçar.. Ancak, o malum sondan önce de görevi vardır ipekböceğinin.. Bir sonraki yıl için yumurta bırakmaktır o görev..
Peki, henüz içinde canlı varken kozayı kaynar suyun içine atıp ipek ipliği elde etmek niye? İçinden tırtılı çıkmış kozadan ipek alınmaz mı?
Hayır olmuyor!
Zira kelebeğin çıkarken kozada açtığı delik, ipliğin kopuk kopuk olmasına yol açıyor. Dolayısıyla ekonomik değerini yitirir koza..
Bu nedenle ipekböceği üreticileri, bir miktar tohumluk koza ayırırlar bir sonraki yıl için.. Kelebeklerin çıkması ve tohum bırakması beklenir.
Ve bu döngü böylece sürer gider..
Sorun bakalım şimdi.
İpekböceğinin hayat hikâyesini yazmak neden geldi aklımıza?
Dün, Bursa Ticaret Borsası’nın yeni başkanı Özer Matlı’nın, hedeflerini anlattığı basın toplantısı sırasında.. Zira Bursa Ticaret Borsası yeni yönetiminin hedefleri arasında Bursa’da ipekçilikle ilgili çalışmalara öncelik verilmesi de var.
Özer Matlı’nın, güvenilir gıda üretim ve denetimi, lisanslı depoculuk, elektronik emtia borsacılığı gibi projelerinden yola çıkarak yapılacak yorum şu:
Matlı ve ekibi, kozayı, içindeki ipekböceğiyle kaynar kazana attı ve ipeği çekmek için hazırlık yapıyor şimdi. Dünkü basın toplantısında anlattığı projeler de, o ipekle ortaya koyacaklarıydı aslında..
“Dut gibi faydalı yemiş olmaz. Çoluk çocuk akşama kadar dut yer, ekmeği unutur. Aksiliğe bakın bu sene de dutlar bir türlü yetişemiyorlardı. Hava inadına serin gidiyor, ağaçlarda yapraktan başka bir şey görünmüyordu.”
Dutla ilgili bu anlatı, Kemal Tahir’in “Dutlar Yetişmedi” adlı öyküsünden…
Bir Anadolu kasabasında, reisi hapse düşen bir ailenin, özellikle de iplik fabrikasında zor koşullarda çalışan anne ve çocuklarının hazin öyküsü…
* * *
Cumartesi sabahı 7.30’da uyur uyanık durumdayken, yüzeyi pırıl pırıl parlayan bir dut yaprağına ilişti gözüm… Tek yaprak birden ağaca dönüştü ve kendimi o ağaçta parmak gibi sürmeli dutları yerken yakaladım.
Ağacın dalları arasında gezinirken yaprakların hiç birine zarar vermemeliydim. Onlar ipekböceğinin yiyeceğiydi çünkü…
İpekböceği dut yapraklarını yiyecek, daha sonra da oluşturduğu liflerle kendisine koza örecekti. 2 ya da 4 gün sürecekti böceğin kozayı örmesi…
Kaliteli ipek elde etmek için kozanın sağlam olması gerekiyordu ki, ipekböceği metamorfoza uğrayıp kelebeğe dönüşecekti. O kelebek özel salgısıyla kozayı delerek dışarıya çıkacaktı çünkü… O nedenle kozanın güneş altında kurutularak ipekböceğinin kelebeğe dönüşmesinin engellenmesi gerekiyordu.
Böylece, Kemal Tahir’in anlatımıyla aç çocuklara ekmeği unutturan dutun yaprakları, ipekböceği tarafından ipek haline dönüştürülecekti.
Çocukluğumdan hatırlıyorum… Köydeki evimizin bir odası koza üretimine ayrılmıştı. Dutların yaprak verdiği dönemde dallar kesilip o odaya yerleştirilirdi. Böceklerin o yaprakları kemirmesini izlemek büyük keyifti.
* * *
Ne aydınlık, ne karanlık loş bir odada, ipekböceği kozası gibi kendi kozamı örüp içine saklanmayı düşündüm, o cumartesi sabahında…
Bu aralar yaşamın hayhuyundan, çirkinliklerden yorulmuş olmalıyım ki, -bunun adına bahar yorgunluğu da denebilir- kendi ördüğüm kozanın içine saklanarak uzaklaşacaktım hepsinden bir süreliğine…
Biliyordum ki o süre sonunda, ipekböceği gibi metamorfoza uğrayıp kelebeğe dönüşecektim. Kozamı delip özgürce uçacaktım. Üstelik eskisinden daha coşkulu bir şekilde…
* * *
Yine o cumartesi günü İhsaniye Pazarı’nda alışveriş yaparken gördüm, yarım kiloluk plastik kabın içine doldurulmuş karadutları…
5 liraydı yarım kilosu!
Hal’de toptan fiyatı da 8 lira!
Geçmişte bahçelerde ağaçların dibine dökülüp tavuklara yem olan…
Yemişini yemek için “Alem Amca”nın ağacına tırmansan bile kimsenin ses etmediği…
Hatta evlerin bahçelerinden yollara dökülen meyveleri ortalığı kirletiyor diye dalları kesilen dutun kilosu 10 lira a dostlar!
Nasıl olmasın ki?
Ne dut kaldı, ne ipekböceği…
Ne de kelebeğe dönüşüp uçma şansı!