Birkaç duyarlı vatandaş tarafından projelendirilen ve yine birkaç kişinin desteğiyle hayata geçirilen herhangi bir sosyal sorumluluk etkinliğine ilgi uyandırmak için ille de bir ünlüye mi ihtiyaç var acaba?

Popüler kültürün bütün değerleri tarumar ettiği bu ülkede soruya verilecek yanıt “evet” elbette… Herhangi bir sosyal sorumluluk projesine destek ve katkı bekliyorsanız eğer, bir ünlünün ününden yararlanmakta fayda var.

Örneğin;

Türk Eğitim-Sen tarafından Yıldırım ilçesindeki 11 ilköğretim okulunda bin 618 öğrenciyle yapılan araştırmanın ortaya koyduğu vahim tablo üzerine başlatılan “Beslenme Çantaları Boş Kalmasın” kampanyası, bir ünlünün ününe gereksinim duymadan tanıtılsaydı ne kadar ilgi görürdü?

Araştırmanın ortaya koyduğu, hiç süt içmeyen öğrencilerin oranının yüzde 28, haftada bir içenlerin yüzde 40 olduğu gerçeğini abartıp, çarpıtılsa, acaba bir ünlünün sağlayacağı ilgi sağlanabilir miydi?

Dikkatleri projeye odaklamak için şöyle bir argümana ne dersiniz?

Yer yine Yıldırım… Din kültürü ve ahlak bilgisi öğretmeni, öğrencilerden dualarını kağıda dökmelerini ister. Bir dua vardır ki, tokat gibi yapışır okuyanın yüzüne:

“Tostun hep kokusunu biliyorum Allahım. Tadını çok merak ediyorum. Hayatımda bir defa tost yemek istiyorum. Bir defa.”

Etkileyici ama yarattığı sarsıntı çok uzun sürmez. Ama fenomen olmuş bir şarkıcıyı, bir mankeni, bir futbolcu ya da teknik adamı getirip, sunumu yaptırırsanız işin rengi değişir.

Yanlış anlaşılmasın… Türk Eğitim Sen’in böylesine önemli bir projesine Bursaspor Teknik Direktörü Ertuğrul Sağlam’ı da katmasını eleştiriyor değilim. Tam aksine, hem projenin fikir babası Türk Eğitim Sen Başkanı Selçuk Türkoğlu’nu, hem de bu projeye “ün”üyle destek veren Sağlam’ı kutuluyorum.

Lafı çok dolandırdık. Nete gelelim.

Yıldırım’da 4 bin birinci sınıf öğrencisine her gün 200 mililitre süt ve Şampiyon Çörek verilmesi öngörülüyor. Besleyici çöreğe şampiyon adı verilmesi, Bursaspor’u sevdirmek için… Günlük maliyet bin 200, yıllık 200 bin lira…

Selçuk Türkoğlu, dün Ertuğrul Sağlam ile birlikte düzenlediği basın toplantısının amacını, “farkına varılamayan tabloyu Bursa kamuoyunun dikkatine sunmak, ilgililere sorumluluklarını hatırlatmak” olarak açıkladı. Hatta Sağlam da, “Duyarlı kurum ve kuruluşların ellerinden gelen desteği vermelerini yürekten istiyorum” dedi ama bu anlamda kentin insanına inanmadığını düşünüyorum.

Hayır, hayır! Kendisinin bu konuda herhangi bir sözü, hatta iması bile yok. Sadece, Bursaspor’un şampiyonluğundan sonra yeni transfer beklentilerine ilişkin yaptığı açıklamaları hatırlayarak bu çıkarımda bulundum.

Tabii böyle bir projede belediyelere büyük iş düşüyor. Gerçekleşen ve başarılı bir örnek var ortada çünkü… Nilüfer Belediyesi, 2005 yılından beri her gün 3 bini aşkın öğrenciye 200 mililitre süt dağıtıyor.

Bu çerçevede Türk Eğitim Sen’in projesini hemen sahiplenmesi gereken kurum Yıldırım Belediyesi’dir. Özgen Keskin’in dikkatine sunulur…

Bursa TÖMER’in kurucu müdürü Ahmet Şerif İzgören’in “Süpermen Türk Olsaydı Pelerinini Annesi Bağlardı” başlıklı sunumunu izledim hafta başında…
Özel Emine Örnek Okulları’nın organizasyonuyla Tayyare Kültür Merkezi’ndeki sunumunda İzgören, çocukların özgür düşünceli yetiştirilmeleri, girişimci ve dürüst olmaları konusunda, izleyenlerde iz bırakan dersler verdi.
İzgören’in derste örneklediği kişiler ve olaylar gerçekti.
Bunlardan biri de “Eşekli Kütüphaneci” olarak bilinen ve 2005 yılında vefat eden Mustafa Güzelgöz’dü…
Mustafa Güzelgöz’ün Ürgüp Kütüphanesi’nden eşeğine yüklediği kitapları bıkmadan usanmadan köy köy dolaştırmasıyla 1963 yılında Amerikan Barış Gönüllüleri Derneği’nin İnsanlığa Hizmet Ödülü’ne layık görülmesini öyle güzel anlattı ki İzgören…
Betimlemek için de, Ürgüp’ten o kadar çok belediye başkanı, kaymakam geçtiği halde onların değil, Ürgüp Kütüphanesi’nin duvarlarında Mustafa Güzelgöz ve eşeğinin fotoğraflarının bulunduğunu anlattı.
Kıssadan hisse şöyleydi:
Büyük adam olup büyük makamlara gelip sonra silinip gitmek mi, yoksa insanlığa hizmet edip duvarlara fotoğrafını astırmak mı?

YILMAZ AKKILIÇ BURSA
ARAŞTIRMALARI ÖDÜLÜ

İzgören’den “Eşekli Kütüphaneci”yi dinlerken, merhum Yılmaz Akkılıç geldi aklıma… Bu dünyadan göçüp gitmeden önce, yıllarca biriktirdiklerini halkın kullanımına sunan Yılmaz Amca’yı, haftanın birkaç günü oğlumla birlikte, adını taşıyan kütüphaneye gittiğimizde yad ediyoruz…
28 Nisan 2010 tarihinde aramızdan ayrılan Yılmaz Amca’nın Bursa araştırmaları konusundaki çabalarının ürünü olan 4 ciltlik Bursa ansiklopedisi dışında pek çok kitabı daha bulunuyor.
Akkılıç’ın adı, şimdi başka bir projeyle daha yaşatılacak. Nilüfer Belediyesi, Bursa Gazeteciler Cemiyeti, Bursa Gazeteciler Emeklilik Vakfı ve Akkılıç ailesinden temsilcilerden oluşan Nilüfer Akkılıç Kütüphanesi yönetim kurulu, Yılmaz Akkılıç’ın adını, değerlerini yaşatmak ve düşünsel mirasına sahip çıkmak amacıyla “Bursa Araştırmaları Ödülü” organize etti.
Organizasyonun amacı, Bursa hakkında yapılmış araştırmaların günışığına çıkarılması ve araştırma kültürünün desteklenip, teşvik edilmesi amaçlanıyor. Yaşamı boyunca bilimsel düşünce ve araştırma kültürünü önemseyip yaygınlaştırmaya çalışan Yılmaz Akkılıç’a adanan organizasyonda Bursa’nın doğal ve kültürel varlıkları ile tarihsel, sosyal ve ekonomik süreçlerini kapsayan çalışmalara verilecek ödül, iki ayrı kategoride değerlendirilecek. Birinci kategori; üniversitelerin yüksek lisans ve doktora programlarında kabul edilmiş tezlere yönelik olacak, ikinci kategoride ise akademi dışı alanlardan aynı konularda yapılan çalışmalar ödüllendirilecek. Her 2 kategori için de 3 bin lira para ödülü verilecek organizasyona başvurulan 31 Aralık tarihine kadar kabul edilecek.
Bu organizasyonun yeni Akkılıçlar’ı ortaya çıkaracağını umuyoruz.

Bugün 1 Nisan diye öyle abuk sabuk şaka yapacak değilim… Hem sevmem ben soğuk şakaları… Hele fiziki müdahale içeren şakalardan hiç hoşlanmam…
Ne o öyle cıvık cıvık, enseye tokat…
Çocukluktan kalma kötü de bir anım var. Bir yaz günü dondurma yalarken arkadaşım elime vurmuştu da dondurma yüzüme yapışmıştı. O günden sonra silmişim hafızamdan o çocuğu, simasını bile hatırlamıyorum…
Dün, “üçüncü dönem, birinci yıldönümü” icraat toplantısı yapan Nilüfer Belediye Başkanı Mustafa Bozbey de 1 Nisan şakası filan yapmadı zaten… Ciddi ciddi bir sene içinde yaptıklarını anlattı.
Daha doğrusu, fotoğraflı bir albüm haline getirdikleri çalışma raporunu sözde kısaltarak -takip edebildiğim kadarıyla tamamına yakınını- okudu Bozbey…
Nilüfer, planlı yapılaşma sayesinde çok fazla sorunlu bir bölge değil… Şikayetler daha çok noktaya yönelik…
Nilüfer’de yaşayan biri olarak bana sorarsanız “Nilüfer’de en büyük sorun nedir” diye, “kazılmaktan tarlaya dönen cadde ve sokaklar” derim…
Sadece biri ikisi değil ki mübarek… Her yer adeta tarla… Şimdiye kadar cant kapağı, diferansiyel, kartel kapağı bırakmadım, amortisör patlatmadım Nilüfer’in cadde ve sokaklarında ama bugün itibariyle bırakmayacağım ve patlatmayacağım anlamına gelmiyor.

* * *

Nilüfer halkının üçüncü dönem için belediye başkanı seçtiği Mustafa Bozbey, iletişimi çok iyi beceriyor. İnsanlara dokunuyor, düğün cenaze gibi bir insan için en mutlu ve en acı gününde yanında oluyor.
Bu da az bir şey değil…
Çünkü düğünde ya da cenazede yanında olanı unutmuyor insan… Hele bir belediye başkanıysa bu kişi, önemi daha da artıyor. O nedenle, seçim sandığı önüne konduğunda, belediye başkanının yaptığı hizmetleri öyle hassas bir teraziye koymuyor.
Sadece bu değil tabii ki…
En önemsediğim de, çoğunluğun kentsel ve toplumsal yaşama kayıtsızlığına karşın belediye organizasyonuyla oluşturulan mahalle komiteleri…
Komiteler aracılığıyla halk kent yönetimine katılıyor. Bunun adına “yönetişim” deniyor ve gerçek demokrasi de bu oluyor işte…

* * *

Nilüfer Belediyesi’nin, Bursa’daki hemşeri derneklerinin katılımıyla hayata geçireceği “Anadolu Arastası” projesinden ötürü de heyecanlandığımı ifade etmeliyim. Balat’ta 163 dönüm alan üzerinde kurulacak arasta hayat bulduğunda çok ilgi göreceği kanaatindeyim.
Projenin detaylarına biraz bakacak olursak, yapılar, 7 coğrafi bölge ile Balkanlar, Kafkaslar ve Orta Asya’ya özgü mimaride olacakmış.
Bursa Kültür turizmi için de iyi bir sermaye olacak bu projenin desteklenmesi gerek…

* * *

Nilüfer Belediyesi’nin pek çok projesi var. Bunlardan biri de, toplantının yapıldığı Konak Mahallesi’ndeki olimpik yüzme havuzu tesisleri…
Peki ya para?
Geçen dönem belediyeler su gibi harcadı. Bozbey ve belediyesi, Ankara’ya göre yine muhalefetteydi. Belki değişen bir şey yoktu ama geçen bir yılda durum neydi?
“4 lira istiyoruz 1 lira çıkıyor!” diyor Bozbey ve belediyelere kaynak aktarımı konusunda adaletsizlik yapıldığını öne sürüyor.
At yarışlarından elde ettikleri gelir kesilmiş, mahkemeden dönen elektrik tüketim payından ötürü geçen yıl 6 milyon kayıpları olmuş…
Ama bunları şikayet babında söylemiyormuş!
Halk gerçekleri bilsin diyeymiş!

Nilüfer Belediyesi’nin kurucu başkanı Ziya Güney’in, adı geçtiği için bir anı yazısına tepki vereceğini düşünmeliydim.
Oysa niyet bir dönemi yargılamak değil, 20 yıl önce açılışına tanıklık ettiğim Nilüfer Belediyesi’nin prefabrik binasının taşınmasını izlerken, açılış sırasında karşılaştığım komik durumu nakletmekti.
Epey zamandır Sınırlı Sorumlu Yeşil Çevre Arıtma Tesisi İşletme Kooperatifi’nin genel müdürlüğünü yapan, ancak görevinden 10 Kasım 2009 tarihinde ayrılan Ziya Güney, bu köşede cumartesi günü yayınlanan “Prefabrik binada geçmişe yolculuk” başlıklı yazımız üzerine açıklama yapma gereği duymuş…
“…o dönemde (1989-90) çok küçük ve basit işler için bile tören düzenlendiği en azından Nilüfer için doğru değil… Çünkü biz, dönemimizde Nilüfer’in diğer birçok işler yanında bütün altyapısını (kanalizasyon ve içme suyu) bitirdik ve yalnız birkaç bölge için tören tertiplediğimizi hatırlıyorum.
Mesela en büyük yerleşim birimimiz olan İhsaniye’nin içme suyu ve kanalizasyon inşaatlarını bitirdiğimizde tören yapmamıştık.
Bizden sonrakiler ve şimdi yönetimde olanlar ile karşılaştırmanızı tavsiye ederim.
Ayrıca Orhaneli Kavşağı’na, sonradan yıkılan belediye hizmet binası inşaatına benim dönemimde başlanılmış, kaba inşaatı bitirildikten sonra Sayın Baykal’a devredilmişti.
Biraz da;
Orhaneli Kavşağı’ndaki belediye hizmet binası için harcanan milyonlarca lira kamu kaynağının hiç bir hukuki ve teknik sebep yokken nasıl çarçur edildiğini;
Buraya belediye hizmet binası ruhsatı ile yapılan yeni AVM’den, ayda 100 bin liraya kiraya verilen bu iki ünitenin bulunduğu yere taşınan belediyenin ayda 50 bin lira kira ödeyeceğini;
Böylece kalan yerlerin kirasının ayda 50 bin lira gibi komik bir rakama geldiğini;
Eski prefabrik binanın bulunduğu yerin yanındaki Nilüfer Yapı Kooperatifi’ne ait yeşil alan olarak terk edilmiş bir yer olduğunu ve buraya mevzuata aykırı olarak otel inşası için plan değişikliği yapıldığını yazarsan memnun olacağım.”
Alın işte, yazdım bile… Hem de sizin ağzınızdan…
Dedim ya “Prefabrik binada geçmişe yolculuk” sadece, bir anda canlanan anıların aktarıldığı bir yazıydı…
Hakkını teslim edin ki, kesilmiş kurdelelerin yapıştırılarak yeniden kesilmesini yansıtan haberim, Pulitzer almasa da iyiydi.
Hem, haber nedeniyle o günlerde belediye görevlilerinden kimleri fırçaladığınızı da çok iyi biliyorum.
Neyse…
Sayın Güney’in elektronik iletisindeki son cümlede yer alan, “otel için mevzuata aykırı plan değişikliği” iddiası ile “kiracıya kiracı gitme” durumuna ilişkin Nilüfer Belediyesi’nin şimdiki yönetiminden bir açıklama gelirse ona da yer vereceğiz elbette…
Bu arada Sayın Güney hızını alamamış, ikinci bir elektronik iletiyle 1989-1994 dönemi Bursa merkez belediyelerinin hizmet raporunu da göndermiş…
Ben çok iyi biliyorum o dönemdeki yatırımları… Hele, Sayın Güney’in, yurt dışı tecrübelerine dayanarak uygulamaya çalıştığı çağdaş belediyeciliğin tanığıyım…
…da, yapılanlar iyi ya da kötü, eksik ya da fazla çok da önemi yok bu zamanda…
Zira o dönemin hükmü 1994 yerel seçimlerinde verilmişti… Hükmü verilmiş dosyanın davası olmaz değil mi Sayın Başkan?

3 / 41234