En başta Turhan Tayan transferine, sonrasında milletvekili aday listesinin tamamına itiraz eden CHP’liler şoku atlatabilmiş değil… Kolay kolay da atlatabilecek gibi görünmüyorlar… 12 Haziran sabahına kadar atlatılabilir mi böylesi bir şok, bilemem…
Ne denirse densin, protestan CHP’lileri kesmeyecektir ama en azından kızgın katoliklerin her koşulda yine CHP’ye oy vermeleri için kendilerini rahatlatabilecek gerekçeler sıralamıştım dün…
Ne demiştik Turhan Tayan için? “Laik duruşu artısıdır.”
Sadece bu gerekçeyle sindirimi sağlanabilirdi Tayan’ın… Daha önemlisi, siyasete girişi her ne kadar CHP Gençlik Kolları olsa da, yıllarca sağ kulvarda yer almış, CHP’nin karşısında durmuş biri olan Turhan Tayan’ın bu durumu içine sindirip sindiremeyeceğiydi…
Dün kendisine sordum. Yanıt vermekte zorlansa da, “böyle bakmamak gerektiği”ni söyleyerek devam etti:
“Ne sağ eski sağ, ne CHP eski CHP… Ne de dünya eski dünya… Geçmişe takılıp kalmamak lazım…”
İkna olan olur. Olmayan da, 12 Haziran günü demokratik hakkını kullanarak protestosunu yapar. Kılıçdaroğlu ile birlikte partinin değişime uğrayan, aday belirlemede somutlaşan politikalarının isabetli olup olmadığı da 12 Haziran sonuçlarıyla çıkar ortaya…
* * *
Gerek CHP’nin, gerek AKP’nin listelerine ilişkin yorumlar stabil değil… İki partinin Bursa teşkilatları listelerin başarılı olup olmadığı konusunda sağlıklı fikir yürütemiyor…
CHP’de malum büyük bir deprem, AKP’de ise tarikat-cemaat bağlantılarından ötürü listenin seçilebilecek yerlerine yazılan adayların şoku yaşanıyor.
CHP’de vaveyla kopuyor, AKP’de biat ve kulluk kültürünün yansıması olarak, en kırgın olan bile “durmak yok, yola devam” diyor.
Partililerden gelen tepkiler arasında ilk 12’de 4 Artvinli olması dikkat çekici… Bu durum, “Şanlıurfa’ya sürülen (!) Devlet Bakanı Faruk Çelik’in Bursa’da bıraktığı iz” olarak yorumlanıyor.
Çelik’in Şanlıurfa’ya gönderilmesiyle AKP’nin Bursa’daki oylarını artıracağı iddiasında olanlar da az değil…
* * *
MHP’ye değinelim biraz da…
En sakin partinin MHP olduğu da dün pek çok meslektaşım tarafından yazıldı. Elbette MHP’de de var kırgınlıklar. Ancak burada da var olan disiplin, tepkilerin dillendirilmesini engelliyor.
“Bu haliyle MHP ne akar ne kokar” deniyor. Listelerin de, söylemlerin de sürükleyici olmadığı iddia ediliyor. İktidar tarafından dillendirilen MHP’nin baraja takılacağı iddiasının gerçekleşmesi olanaksız… MHP barajı çok rahat aşar, oyunu da artırır ama patlama yapamaz…
Milletvekili aday listelerine ilişkin sıcağı sıcağına yapılacak yorumlarda isabetli olmak biraz zor olsa gerek… Zira ilk aşamada verilen tepkilerin hemen hemen tamamı duygusal… Zira bütün partilerde açıklanan aday listeleri, kimsenin gönlünden geçen değil…
Gün içinde yaşadığımız seyre göre gidecek olursak, ilk ve en büyük sarsıntının yaşandığı CHP’ye bakmakta fayda var.
CHP Genel Başkan Yardımcısı Sena Kaleli’nin birinci sırada olması gayet normal… Kaleli’nin, Atatürk ilke ve devrimlerine bakışı, laiklik konusunda CHP’nin ve Türkiye Cumhuriyeti’nin temel değerleriyle çelişen görüşlerinden ötürü seçmenlerin hiç de içine sinmeyeceği bir gerçek… Fakat CHP seçmeni Sena Kaleli’ye, en azından partiye sağlayacağı “otobüs desteği”nden ötürü katlanmayı bilmeli!
Gelelim CHP’nin bombası Turhan Tayan’a… Partide kopan tepki fırtınasına bakıp Tayan’a haksızlık etmemek gerek. Gün içindeki gözlemlerimizde Tayan isminin, CHP kadar olmasa da, AKP’de de tedirginlik yarattığını gördük…
Özellikle merkez sağdan AKP’ye geçenler, Tayan’ın CHP’ye oy taşıyacağına emin… Yıllardır AP, DYP ve DP kadrolarında görev almış bir dostumuzun yaptığı yorumu da yabana atmamak gerek. Yorum şu:
“Madem CHP, AKP’den rahatsız olan merkez sağ seçmenin oyunu istiyor. O seçmenin istediği, desteklediği bir adayı listesine yazmadan bu oyları alması olanaksız. Liberal kesimden oy alacaksınız, liberal bir adayınız mutlaka olacak ve CHP örgütleri de bu adayı içine sindirecek.”
Haksız da değil hani… Üstelik CHP’nin daha önce teklif götürdüğü isimler göz önüne alındığında evladır Turhan Tayan… Laik duruşundan ötürü artıları ve birikimi vardır…
Kemal Ekinci’nin 5. sıraya konulması da, ara gazı niteliğinde yorumlanabilir. Zira Ekinci teşkilatı sürükleyecek bir isim…
Bursa Barosu Başkanlığı’ndan istifa edip aday adayı olan Zeki Kahraman’ın listeye konulmamasının gerekçesi nedir bilmiyoruz ama CHP açısından bir kayıptır.
* * *
Gelelim iktidar partisine…
AKP’nin listesinde de büyük sürprizler var. Bülent Arınç ve Faruk Çelik isimleri değil elbette sürpriz olan. Örneğin ikinci sıradaki Mustafa Öztürk… Hiç kimsenin aklının ucundan geçmeyen bir isim… Hatta kendisi bile beklemiyordu, “Sürpriz oldu” diyor.
Uzun yıllar Bursa’da Telekom il müdürlüğü yapan Öztürk’ün ikinci sıraya yazılmasında cemaatin etkisi olduğu söyleniyor. Kendisine sorduk, “Cemaatle aranız nasıl” diye, “Biz farklı bir insan değiliz ki” diye yanıt verdi. “Aday ol” demişler, olmuş…
AKP’nin temayül yoklamasında en başlarda çıkan Önder Matlı ve Cafer Yıldız’ın 11 ve 12. sıralara konulması şaşırtıcı gibi görünebilir ama parti stratejisi açısından doğru bir yaklaşım… Zira teşkilatın en çok tuttuğu iki isme deniyor ki, “Hadi bakalım, Bursa’nın milletvekili sayısı 18 oldu. Teşkilat desteğinizle artı 2’yi partiye kazandırın…”
Kim yer bu gazı?
Ben yemem açıkçası… Cafer Yıldız da yememiş olacak ki, listeler netleştikten sonra cep telefonu hep kapalıydı.
AKP tabanı genel olarak listeden hoşnut değil… Ancak parti geleneği, kırılan kolu yen içinde saklamayı öngörüyor.
Gündem, siyasal iktidara karşı darbe girişimi iddiasıyla sürdürülen operasyonlarla meşgulken…
Demokrat Parti’nin genel başkanı olan Namık Kemal Zeybek de, 28 Şubat 1997’deki postmodern darbeye maruz kalan REFAHYOL Hükümeti’nde devlet bakanlığı yapmışken…
Hele hele yanında yine aynı hükümetin Milli Savunma Bakanı Turhan Tayan oturuyorken…
Genel başkan olarak ilk kez geldiği Bursa’da kendisinden, günümüzde yaşananlara ilişkin görüşlerini almak elzem oldu…
Ne var ki Zeybek’in bu konudaki görüşleri, “aşağı tükürse sakal, yukarı tükürse bıyık” endişesi taşıyordu.
Askeri darbeye maruz kalmış REFAHYOL Hükümeti’nin bir üyesi ve şimdi de bir muhalefet partisinin lideri olarak, bugün yaşananları eleştirse bir türlü, eleştirmese başka türlü…
Ergenekon Davası’nda yargılananların “hakimlerin kaderine terk edildiğini” söylüyor ama yargının tarafgirliği konusunda ses etmiyor.
Hükümete karşı yapılan darbe girişiminin mi, yoksa Akparti’ye karşı yapılanın mı suç olduğunu sorgulayarak, üstü kapalı bir eleştiri getiriyor.
Kısacası Zeybek, çok net değil bu konuda…
Nete bağladığı şu:
“Madem AKP Hükümeti olarak bütün darbecilere karşı savaş açtınız. Hani, 12 Eylülcüleri yargılayacaktınız? Nerde dava?
28 Şubat sürecinde hem darbe teşebbüsü hem müdahale vardı. Neden dava açılmaz?”
Namık Kemal Zeybek, daha geriye gidiyor ve 27 Mayısçılarla ilgili, sembolik de olsa dava açılmasından yana olduğunu söylüyor.
“Ölü bile olsalar, mezarlarında yargılanmalılar” diyor 27 Mayısçılar için…
Zeybek’in davudi ve şiirsel ses tonuyla anlatımlarından çıkarılacak sonuç şu:
“Ey AKP Hükümeti! Senin darbecilerle hesaplaşman, demokrat olduğunu kanıtlamıyor. Gerçek demokratsan bütün darbelerin hesabını sor!”
* * *
Zeybek’in, 28 Şubat sürecinde yaşananlara karşı “birlikte omuz omuza mücadele ettik” dediği dönemin Milli Savunma Bakanı Turhan Tayan’ın pozisyonu önemliydi elbette…
Ama O Turhan Tayan, 28 Şubat süreciyle ilgili hiç konuşmadı, konuşmuyor.
Dün, partisinin genel başkanı “omuz omuza mücadele ettik” derken mimiklerindeki anlık değişimleri okumaya çalıştım ama bir sonuca ulaştığımı söyleyemem…
* * *
Günümüze dönelim, geleceğe bakalım…
Bu anlamda DP Genel Başkanı Zeybek’in, AKP iktidarıyla ilgili söylemlerinin altını çizmek gerekiyor.
Zeybek’in, AKP ile ilgili magazinel yaklaşımı şöyle:
Demokrat Parti’nin damında bitmiş, köksüz dam otu!
Daha ciddi tarafından alırsak eğer, şu sözleri önemli:
AKP iktidarı, demokratik mücadele adına ülkeyi tek adam yönetimine, faşizme götürmektedir. Sivil diktatörlükler, askeri diktatörlüklerden bile kötüdür. Sonucu totaliter diktatoryadır. Özlemi içinde oldukları başkanlık sistemi de son derece tehlikelidir. Türkiye’nin dağılması demektir.
DP’nin ve Zeybek’in siyasi hedefine ilişkin bir iki cümle gerekir mi diye düşünüyorum da…
Gerekir elbet, hadi aktaralım.
İlk seçimde hükümeti kuracaklar, sonrakinde de tek başlarına iktidar olacaklar!